"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zaafları, zayıflıkları ve kör noktalarıyla insan

Yasemin YAŞAR
02 Nisan 2011, Cumartesi
İnsan neden bildiği onca hakikati hayatına geçiremiyor? Bildiği halde uygulamadığı hakikatleri yaşamasına engel olan şeyler nelerdir? Bile bile tercih nasıl olur?
Başa gelen her şeyde vech-i rahmeti neden okuyamıyoruz?
İrademizin hakkını neden veremiyoruz?
Elimizden geleni yapıp, neticeyi Cenâb-ı Hakk’a neden bırakamıyoruz?
Başkalarıyla uğraşırken kendi nefsî muhasebemizi neden yapamıyoruz? gibi zihinlerde onlarca soru oluşmaktadır.
Elbette bu soruların bir çok cevabı vardır. Asır insanını tahlil eden ve bu asır hastalıklarına reçeteler sunan Risâle-i Nur satırlarından bu soruların en doğru cevaplarını bulmak mümkündür.
İnsan, nefis, kalp ve akıl üçlüsüyle manevî hayatını devam ettirmektedir. İşte bu üçlünün her birisinin terbiye, tasfiye ve takviye edilmeye ihtiyacı vardır. Nefis terbiye edilmez, kalp tasfiye edilmez ve akıl da marifetle beslenmezse, insanın mânevî mekanizması bozulmaya başlar. Nefis hâkim olur, kalp hastalanır, kalbin hastalığı nispetinde akıl da hikmeti kaybeder. Böyle bir insan, bile bile yanlış tercihler yapabilir. Çünkü acil zevklerin peşine düşer, kalbi ve aklı susturur.
Bu sorulara cevap niteliğinde 17. Lem’a’nın 14. Notasında Üçüncü Remiz’de yapılan bir tesbit dikkat çeker. Bediüzzaman, talebelerini bu meselede şu şekilde uyarır: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma.”
İşte insan kalbini, aklını, ruhunu yokladığında bir çok insânî zaafların, zayıflıkların ve kör noktaların hakikatleri yaşamasına engel olduğunu fark edecektir.
Marifetullah’a açılan, Esma-i Hüsna’yı derk etmeye yarayan, imana esas teşkil eden lâtifeler, insânî zaaflar yüzünden sönmekte ve ölmektedirler.
İnsan büyütülse kâinat, kâinat küçültülse insan olacaktır. Bu kadar cami kabiliyet sahibi olan insanın kalbi ve aklı kâinatı yutsa, tok olmaz iken takıldığı küçük bir söz, bir bakma, bir hatıra, bir lokma, lem’ada yani zerrede hapsolabilmektedir.
Bediüzzaman, Hücumat-ı Sitte Risâlesi’nde insanın bu zayıf damarlarını tesbit etmiştir. Ayrıca Münâzarât’ta da, himmetten ve hizmetten geri bıraktıran ve insanı atalete atan hastalıkları ders vermiştir.
İnsan, ibadetler ile yükselebilmekte ve derece katedebilmektedir. Fakat, ibadetleri de boşa çıkarabilen, insanın belki de en zorlandığı imtihanları onun zayıf damarları ve kör noktalarıdır. Bir hakaret karşısında öfkesini yutabilmek, şehvete karşı kendini tutabilmek, istemediği halde insânî münasebetlerini sürdürebilmek, yardım edebilmek, acıyı ve mutluluğu paylaşabilmek, hubb-u câh arzusunu, tamayı, korkuları, gururu, tembelliği, rahata düşkünlüğü yenebilmek belki de ibadetlerle elde ettiği makamlar kadar yukarılara çıkmaya vesile olacaktır.
Fakat çağımız insanları bu noktaları ıskalamakta, bu yüzden de dindar, ama harama meyilli; namazlı, ama şehevî hislerine yenik düşen; ilim sahibi ama amelde noksan; iman sahibi, ama merhametten yoksun; aşağılık komplekslerine kapılabilen; zayıf iradeli; kendini ve değerlerini önemsiz görürken, ecnebileri üstün gören; nemelâzımcı, vurdumduymaz, hayırsız gibi insan tiplerinden oluşan âhirzaman manzaraları görülmektedir.
Oysa, insanın her zaman bir teyakkuz hâlinde olması gerekmektedir. Çünkü sükûtlar, düşüşler, alçalmalar küçücük bir noktaya takılmakla oluşabilmektedir.
Nice insanlar vardır, bir söze takıldığı için günlerce, aylarca kalbinde kin ve nefret tohumları büyütür.
Nice insanlar vardır makam ve mevki korkusuyla dindardan ve dini hayattan uzak kalır.
Bir insanın bir hatasını hazmedemeyip, onca feyizli ortamlardan uzaklaşan, camialara soğuk bakan nice insanlar vardır.
Tv haberleri ve üçüncü sayfa haberleri öfkesine ve şehvetine hâkim olamayıp öldüren, yaralayan, tecavüz eden, gasp eden insanların haberleriyle doludur.
Hâsılı, insan kör noktalarını, zaaflarını, zayıf damarlarını fark etmeli ve tamir etmeye çalışmalıdır. Bu süreçte Cenâb-ı Hak’tan yardım dilemek, duâ etmek, rahmeti celb edecek şeyler yapmak çok önemlidir.
Aksi halde Allah’ı bilmek, tanımak ve tanıtmak için verilen hassas lâtifeler, günahlar ile, zaaflar ile ölebilir veya sönebilir. Böyle insanlar da ihmallerinin gaflet ve dalâletlerinin cezası olarak bir noktadan öteye geçemezler. Hakikatleri bildiği halde yapamaz ve uygulayamazlar.
Tevhid hakikatine ulaşmaya vesile olan bu lâtifeler, gaflet ve dalâletle öldüğü zaman, insan dünyada da, ahirette de azap içinde olacaktır. Günahların içindeki menhus lezzetlere kapılmak, acil zevklerin müptelâsı olup pervaneler gibi ateşe atılmak halleri, aslında küfre doğru bir adım ve imandan da o nispette bir uzaklaşma halleridir.
İnsan, zaaflarıyla, zayıflıklarıyla insandır. Fakat hakikî insaniyet bu zaafları ve kör noktaları tamir edebilmek, aşabilmek ve verilen mânevî cihazatı yaratanın rızasında kullanabilmektir. Bu uğraş ve çaba insanı meleklerden üstün kılan bir noktadır. Zira meleklerin onları tehlikeye atacak şehvet ve gadap hisleri yoktur. Hayvanların da şehvet ve gadapları var; fakat onları hikmette kullanacak akılları yoktur. İşte insan, melekler ile hayvanlar arasında bir mertebede bulunup, hakikî kul olduğunda zayıf damarlarını tamir ettiği ve nefsini terbiye ettiği ölçüde meleklerden üst seviyeye çıkabilecek ve kâmil insan olabilecektir.
İnsan olarak sürçmeler, düşmeler olabilir, fakat önemli olan çok fazla karanlıkta kalmadan hemen lâtifelere nurlar ulaştırmak, tövbe ile küfre doğru atılan adımlardan geri dönmek gerekir. Tövbe, zaten kişinin kendisini yenilemesi ve bir iç onarım yapıp, kalbini düzene sokması işidir.
Vicdanın geçici bir süre murakabesiz kalması, yani gaflete düşmesi halinde insan günah işlemeye meyilli hale gelir.
Bu yüzden gafleti dağıtan fikrî mütalâalar, zikirler, hakikatler ve Allah’ı hatırlatan samimî dostlar, tövbe ve istiğfarlar; insan sürçse de düşse de tekrar ihyâ edebilecek, lâtifelerini canlandırabilecek, kör noktalarını tamir edebilecek, zayıf damarlarını tedavi edebilecek adımlardır.
Okunma Sayısı: 11091
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı