(Üstadın sözleri özetlenerek, gerekli yerlerde konunun insicamı için araya parantez içinde ilâveler koyarak alınmıştır.)
Talebe: Madem bu zamanın cihadı, manevîdir ve biz bir cihad halindeyiz. Nasıl savaşta düşmanı mağlûp etmek için yalan meşrû ise hizmet için de meşrûdur. Bir maslahata binaen kizbin caiz olduğu söylenilmektedir. Zarar gelecek ise yalan söyleyebilmeliyiz.
Üstad: Binbaşı Merhum Âsım Bey isticvab edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese kırk senelik namuskârane ve müktakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp “Yâ Rab, canımı al!” diyerek on dakikada teslim-i ruh eyledi. İstikamet şehidi oldu.
Biz ki hakikî Müslümanız. Aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz. Zira biliyoruz ki, en iyi hile hileyi terk etmektedir. 1
Nur şakirdleri çekinmeyerek Kur’ân hakikatlerine karşı alâkalarını ve uhrevî kardeşlerine karşı sarsılmaz irtibatlarını izhar ediyorlar. Hile ile, dalkavukluk ile yalanlarla kendilerini müdafaa etmeye tenezzül etmiyorlar. 2
(Ben dahî) hakkımda verdikleri karara karşı, mezhebimizde yalana hiçbir cihette cevaz verilmediğinden, aleyhimde de olsa hak ve doğru söylemek mecburiyetiyle, yüzyirmi sahife kuvvetli ve mantıkî delillerle kendimi müdafaa ettim. 3
(Çünkü) necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. “Urvetü’l-Vüskâ” sıdktır. Yani en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur. Amma maslahat için kizb ise zaman onu neshetmiştir. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünkü o kadar sû-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. 4 Fakat kinaye ve ta’riz suretiyle yani gayr-i sarih bir kelime ile söylenen yalan, kizbden sayılmaz.
Hülâsa: Yol ikidir. Ya sükûttur. Çünkü söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır. Veya sıdktır. Çünkü İslâmiyetin esası sıdktır. 5 Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi o adam da insanlara oyuncak olur. 6 Muhammedü’l-Emin’i (asm) â’lâ-yı illiyyîne çıkaran sıdktır ve doğruluktur. 7
Talebe: Madem yalana cevaz yok. Haksızlık ve zulme karşı bize zarar gelmemesi için en azından mümaşâat etmeli, dost görünmeliyiz. Eleştirmek yerine onları beğeniyormuş veya onlara uyuyormuş gibi yapmalıyız. Yoksa eziliriz. Mümaşâat da sünnet değil mi?
Üstad: Mümaşaat ve karışmamak, zahiren dost olmak ise, (tecavüz eden değil) tecavüz etmeyen ehl-i dalâlete karşı olabilir. 8 (Yoksa) Müdahene dahî kizbdir. 9
Risale-i Nur, hiçbir şeye alet olmaz. Ve mevcut hatalara iştirak etmez. Ve hiçbir kuvvet karşısında geri çekilmez. Ve ehl-i dünyaya müsamahakârane riyakârlık etmez. 10
(Nitekim Hafız Ahmed (ra) ehl-i dünyaya temas etti. Belki o cihette ehl-i dünyanın zararını görmesin, hem onlara sözünü geçirsin ve bir nevi mevki kazansın ve dar olan maişetine bir sühûlet olsun. İşte hizmet-i Kur’âniyeye o suretle, o yüzden gelen zarara mukabil iki tokat yedi. 11
Risale-i Nur’un şakirdleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi Risale-i Nur’un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfuruşluktan men’eder. 12
İngiliz gibi cebbar bir hükümetin istilâ ettiği bir zamanda, matbaa lisanıyla onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken, hıfz-ı Kur’ânî bana kâfi geldiği halde, size de yüzde bir ihtimalle ehemmiyetsiz zalimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir. 13
Biz hizbü’l-Kur’ân’ız. Kur’ân’ın kalesindeyiz. “Hasbünallahi ve ni’me’l-Vekîl” etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur. 14
Talebe: Çok katı ve dar düşünüyoruz. Buna gerek yok. O yüzden dar daire içinde bir hizmete mahkûm oluyoruz. Bazı tavizler vererek geniş kitlelere açılım yapmalıyız. Malûm, ehven-i şer ihtiyar olunur. Milyonlarca insana ulaşmak ve onların imanının kurtuluşuna vesile olmak öyle bir hayr-ı kesirdir ki, bu büyük hayır için şerr-i kalîl kabul edilebilir.
Üstad: (Tavizlerle hizmetin önce genetik yapısını bozup, sonra da dumura uğratan böyle müfsit fikirlere karşı Üstad tavizsizdir.) Farz-ı muhal olarak Risale-i Nur aleyhine bir itiraz kutb-u a’zamdan dahî gelse 15 (veya) Şimdi Abdülkadir-i Geylanî, İmam-ı Rabbanî, Şah-ı Nakşibend Hazretleri gelseler “Said! Sen bu mesleğinden az bir şey fedakârlık etsen talebelerin milyonlar olacak ve Risale-i Nur’u pek çok insan okuyacak. Eğer mesleğinden fedakârlık etmezsen işkencelerle, sıkıntılarla tazyik altında bırakılacaksın. Ve talebelerin de gayet az olacak” deseler, ben o işkencelere, hapislere, sıkıntılara, musîbetlere razı olur, fakat meslekten fedakârlığa razı olmam. 16
(Risale-i Nur’un ilk medresesi olan Barla’da evimin önündeki çınar ağacı için) ehl-i hükümet gelerek “Eğer razı olursan şu ağacın bir dalını keseceğiz. Sana da on bin altın vereceğiz. Bu parayı Risale-i Nur’un hizmetinde sarf edersin” deseler, vallahi razı olmam! 17
Nasıl ki, azim bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkârın dümencisi, vazifesinin adem-i ifasıyla sefine gark olup bütün hademelerin netice-i sa’yleri iptal olur. 18 (Bizler de) sahil-i selâmet olan Dârü’s-Selâma ümmet-i Muhammediyeyi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz. 19 Vazifemiz ihlâsla iman ve Kur’ân’a hizmet etmektir. Amma bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek ve muarızları kaçırmak ise o, vazife-i İlâhiyedir. Biz buna karışmayacağız. 20
(Devam edecek)
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfî, Yarı Cinayet.
2- 14. Şuâ.
3- Tarihçe-i Hayat, 3. Kısım, Ceza Hakimine Son Müdafaa.
4- Hutbe-i Şâmiye, 3. Kelime.
5- İşârâtü’l-İ’caz, Bakara Sûresi 10. âyetin tefsiri.
6- İşârâtü’l-İ’caz, Nübüvvet Hakkında, Mukaddime, 3. Mesele.
7- 27. Söz, Altıncısı.
8- Hutbe-i Şâmiye, 4. Kelime.
9- İşâratü’l-İ’caz, Bakara Sûresi, 14. Âyetin tefsiri.
10- Gayr-i Münteşir Emirdağ Lâhikası I.
11- 10. Lem’a, Onuncusu.
12- Kastamonu Lâhikası, 255.
13- 29. Mektup, 6. Risale, 2. Desise.
14- 29. Mektup, 6. Risale, 2. Desise.
15- Kastamonu Lâhikası, 255.
16- Mehmet FIRINCI anlatıyor (N. Şahiner, Gençliğin El Kitabı, 88-89 Yeni Asya Yay.).
17- Necmeddin ŞAHİNER, Bahri ÇAĞLAR’dan naklen, Son Şahitler, I, 410.
18- 26. Söz, 1. Mebhas.
19- 21. Lem’a, 2. Düsturunuz.
20- Emirdağ Lâhikası II, 246.
Fotoğraf: Erhan Akkaya