Köşemizde yayınlanan mail adresimiz sebebiyle birçok organizasyonun grup mail listesinde varız ve sık sık elektronik mektup alırız.
Birileri Zafer Partisi adıyla bir parti kurmuş ve ne demekse “basından sorumlu” genel başkan yardımcısı Uğur Batur adına Ayşegül Yıldız Hanımefendi tarafından bize de düzenli bilgilendirme maili geliyor.
Önceki gün daha şiddetli bir metinle takviye edilen geçen haftaki mektubun bir paragrafı aynen şöyle:
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metninin değerlendirmesinde Batur; ‘Bu metinde neler olduğunu detaylı olarak irdelemeden önce şuna dikkatinizi çekmek isterim: Bu metinde ne yok? Bu metinde Atatürk yok, bu metinde cumhuriyetin kurucu değerleri yok, bu metinde anayasanın ilk 4 maddesine bağlılık ve sadâkat yok, bu metinde laiklik yok, bu metinde Türk yok. Ve sonuç olarak bu metinde millî bir duruş yok.’ dedi.”
Doğrusu biz o metinde nelerin olduğunu az çok biliyorduk, ama nelerin olmadığını incelememiştik.
Gelen mektup bu konuda da bilgilenmemizi sağlamış oldu. Kendilerine teşekkür ederiz.
Böylece altı partinin genel başkanlarını bu metin sebebiyle tebrik etmemizin gerekliliğini bir defa daha teyit etmiş olduk.
Partilerinin isim sırasına göre Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Ali Babacan’ı, Gültekin Uysal Beyefendiyi, Ahmet Davutoğlu’nu, Meral Akşener Hanımefendiyi, Temel Karamollaoğlu’nu ve ekiplerini, ortaya çıkardıkları büyük sinerji için yeniden tebrik ediyoruz.
Zira tartışmalı konuları gündem dışı tutabilmek ve hatta gözden uzak tutabilmek bu altı partinin ve bilhassa üst yönetiminin başarısıdır.
Zira uyumlu bir koalisyon demokrasinin yeniden yeşermesine katkı yapabilir. (Her ne kadar Tansu Çiller Hanımefendi başka gerekçelerle aksini düşünüyor olsa da.)
Zira Türkiye’nin bugün için asıl meselesi birilerinin “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adını verdiği ucube yönetim biçiminin yol açtığı “tek adam rejimi”nden milleti, ülkeyi ve devleti kurtarabilmektir.
Asıl ve ilk yapılması gereken budur.
Ardından demokrasi ve hukuk devleti yeniden tesis edilebilecektir.
Avrupa Birliği süreci yeniden rayına sokulabilecektir.
İnsan onuruna dayalı yeni bir anayasa yazılabilecektir.
Kamplaşma bitirilebilecek ve toplumsal mutabakat yeniden tesis edilebilecektir.
Not: Bazı okuyucularımız, bazı siyasetçilerden bahsederken neden “Hanımefendi, Beyefendi” gibi ilâveler kullandığımızı merak ediyor.
Sadece bir tercih meselesi. Muhtereme Tansu Çiller’den, Meral Akşener’e kadar bütün Hanım siyasetçilere Hanımefendi dememizin bize de kendilerine de yakıştığını düşünüyoruz. Gültekin Uysal’ı ise bugüne kadar hiç görmediğimiz ölçüde “beyefendi bir siyasetçi” olarak görüp takdir ettiğimiz için diğer Beylerden ayırıyoruz.