AKP Sözcüsü Ömer Çelik Genel Merkezde yapacağı basın toplantısına muhalif olduğu bilinen gazeteci, Fox muhabiri Barış Kaya’yı almamış. Konunun gündem olması üzerine de şu açıklamayı yapmış:
“Bazılarının takıntılı şekilde ağır ifadeleri olsa da kişiselleştirmemeye çalışıyoruz. Hepiniz buraya gelip katılıyorsunuz. Söz konusu muhabir, 3-4 ayda buraya gelen bir kişidir. Şimdiye kadar hiçbir şekilde engellenmesi söz konusu olmamıştır. Bunu kendisi de ifade ediyor. Bu arkadaşımız uyarıldığında sürekli olarak burada sıkıntı çıkmıştır. FOX yönetimine de bu iletilmiştir. Diğer muhabirlerle hiçbir problem olmamıştır. Bu şahsî bir problemdir. Bu kurumların kuralları var. Buradaki kurallara uyulmasını da isteriz. Bazı siyasetçilerin dediği gibi basın özgürlüğüne engel bir şey de yok. Bunu getirip daha sonra ana haber bülteninde bir şahıs, kurumsal yapılarına yönelik bir tavır gibi sunuyor. AK Parti’ye karşı yeminli bir muhalefet üretebilirler. Bununla da bir sorunumuz yok. Ama kamuoyuna doğru bilgi vereceksiniz.”
Bu açıklama üzerine muhabir Barış Kaya da dün twitter’dan şu itirazı yapmış:
“Ömer Çelik ‘Fox Muhabirini kişisel davranışları yüzünden salona almadım. Buranın kuralları var’ demiş. Ruhsar Pekcan sorusunu sorma demişti sordum. Erdoğan Bayraktar sorusunu soracağımı da biliyordu. Salona almadı. ‘Kişisel’ değil. Sorma dediği soruları sorduğum için almadı salona.”
Ömer Çelik’in “doğru bilgi vereceksin” dâveti gerçekten önemli. Ve Barış Kaya doğru bilgiyi dosdoğru vermiş. Olayın “kişisel” olmadığı, aksine “meslekî” olduğu aşikâr.
Özetle “ben sizin ‘basın’ toplantınızda size istediğimi sorarım, siz de dilediğiniz cevabı verirsiniz, bundan neden kaçıyorsunuz” demiş.
Bir gazetecinin ve habercinin görevi nedir?
Sadece “sorulması istenenleri” mi sormalı.
“Sorulması beklenen” ama “cevabı memnuniyet verici olmayan” soruları ısrarla soramaz mı? Tek bir defa sormakla yetinmeli mi?
Aslında ve üstelik bu olayda sorulmuş ve sorulacak olan ana iki sorunun ve benzer soruların cevabı da belli.
Cumhurbaşkanımız ısrarla söylüyorlar: Anayasa açıktır. Yargı bağımsızdır. Dolayısıyla bir yolsuzluk ihtimali olsaydı elbette hem Ruhsar Pekcan ve hem de Erdoğan Bayraktar adliyeye ya da yüce adliyeye dâvet edileceklerdi.
Demek ki masumlar.
Bunu herkes biliyor ve buna herkes inanıyor.
Dolayısıyla Ömer Çelik Beyefendinin o muhalif gazeteciyi toplantıya almasına ve ısrarlı sorularını göğsünde söndürüp her seferinde sorusuna aynı cevabı vermesine gerek yok.
Cevap belli:
“Türkiye’de yargı bağımsızdır, suç işlediği düşünülen ya da iddia edilen kişiler hakkındaki tüm işlemleri bağımsız yargı kendi inisiyatifiyle yürütür. Eski bakanlarımız için de aynı durum geçerlidir. Konu bizim ve partimizin dışındadır.”
Sözcü Çelik siyasetçidir, doğruyu yapmıştır.
“Konu bizim ve partimizin dışında” değil diyecek hali yok. Ya da “suçlulardır belki” vs.
Şimdi adlî açıdan doğru bilgiye muhtacız. Hem de o meşhur şarkıyı biteviye söyleyecek kadar:
“Gitme, sana muhtacım,
Gözümde nursun, başımda tacım, muhtacım.
Beni öldür öyle git,
Yaşamak için doğru bilgiye muhtacım.”
Ve Ömer Çelik’e bu doğru bilgileri için çok teşekkür ediyoruz! .