Üç gün önceki “Cemaatler özür bekliyor” başlıklı yazımızda Enes Kara’nın intihar ettiği medresenin Yeni Asya ile ilişkisi ve hangi gruba/ekibe ait olduğu meselesinden bahisle şunları yazmıştık:
“Yeni Asya o medrese için ve asgarî müştereklerde buluşabildiği diğer tüm müstakim cemaatlerin bütün mekânları için şöyle düşünür: Gitmesek de görmesek de o medrese bizim medresemizdir. Manen içindeyiz. Duâsına dahiliz. İçindekilerin meşreplerinden de siyasî tercihlerinden de bağımsız olarak oraya sahip çıkarız. Düşmanlarının oyununa gelmeyiz. Zira biliriz ki orası Kur’ân’ın ve Kur’ân Nurlarının neşir evidir.”
Benzer yaklaşımları diğer yazarlarımızdan da okudunuz.
Bilhassa böyle bir dönemde bu bakış açısını okumuş olmak birçok okuyucumuzu memnun etmiş.
Bazıları “Yeni Asya büyüklüğünü bir defa daha gösterdi” gibi -Allah muhafaza- “cemaat gururu”na da kapı açabilecek iltifatlar dahi etti.
Halbuki Hak nazarında doğru budur. İttihad-ı İslâm için olması gereken budur. Mü’mine yakışan da budur. Aksini “düşünmek” bile ayıptır.
Yeni Asya’nın üç varlık sebebi var:
Birincisi dindarlara yöneltilen iyiniyetli, ama hatalı hücumları tashih etmek.
İkincisi dindarlara yönelik kötü niyetli hücumları savuşturmak.
Üçüncüsü de siyasetçiye içtimaî iman dersi vermek.
Dolayısıyla “parti tercihi” ya da üslûp farkı gibi talî hususların bu üç ana vazife karşısında hiçbir önemi yok. (Herkesin bir reyi var. Yeni Asya’nın da meşveretle bir reyi var, o kadar!)
Kim yaparsa yapsın sivil din hizmetlerini savunmak Yeni Asya’nın en esaslı varlık sebebi.
Hizmet ekiplerinin yaptığı hataları görenin ikazının yolu yordamı bellidir: Kırıp dökmeden, doğrudan ve sadece muhatabına haber vermek.
Hele din düşmanlarının neredeyse açıktan hücum ettiği böyle zamanlarda ve konularda cemaatlerin küçük-büyük hatalarıyla meşgul olmamak ve aksine ittifakı kuvvetlendirebilmek için şahsî ve cemaatî hissiyatından fedakârlık yapmak en önemli vazifedir.
Şimdi cemaatlerin ve sivil toplumun hak ve hürriyetler namına müdafaası için iş birliği ve elbirliği vaktidir.
Okuyucularımıza düşen, bu konuda Yeni Asya’nın kapılarının da sayfalarının ve hatta manşetinin de bütün dinî cemaatlere ve bilhassa temsil makamında olan ileri gelenlerine açık olduğunu duyurmaktır, örnekleriyle göstermektir.
Yeni Asya’nın, o samimî muhteremlerin de samimî sesi olduğunu, Yeni Asya’nın buna her zaman, ama bilhassa bugünlerde özellikle hazır olduğunu bilfiil göstermektir.
Bu açıdan okuyucularımızın da görevi var: Herkes kendi çevresini bu bakışla gözden geçirmeli ve kurduğu irtibatın neticelerini beyanat, röportaj vs. ile Yeni Asya eliyle duyurmalı.