Corona virüsü tartışmalarında en zor kısımlardan biri cezaevlerindekilerin korunması meselesi.
Gerçekten, evden çıkmayanlar “diledikleri zaman” çıkabileceklerini bilerek evde oturuyorlar. Evde oturmalarının sebebi de virüs kapmamak ve virüs bulaştırmamak.
Oysa cezaevlerinde koruma önemli ve biliyoruz ki yetersiz. Cezaevine girenler koronadan korunmak için oraya girmiş değiller. Korunmak için çıkmak isteyen mahkûmların bu talebine karşı bu sebeple dahi anlayışlı davranılmalı.
Nitekim bazı tanınmış simalar sosyal medyadan kampanyalar açtılar. Cezaevlerinin boşaltılmasını ya da en azından seyreltilmesini istediler. Bizce de haklılar.
Zira virüsün cezaevlerine bulaşmayacağının bir garantisi yok. Cezaevlerinde doluluk oranının çok yüksek olduğu da malum. En lüks ve en yeni cezaevinin bile, kalabalık sebebiyle, virüsün içeride yayılmasına karşı bir tedbirinin olmadığı ve olamayacağı açık.
Koğuş tipi tüm cezaevlerinde bu yayılma riski var ve yüksek. Bu sebeple seyreltme ve bu amaçla kısmi tahliye işlemi uygulanması zaruri görünüyor.
Bu konunun cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin bir kısmının aslında mağdur ve bir tür “kader mahkûmu” olup olmaması ile ilgisi yok. Hepsi, “kesin suçlu” ve “cezası kesinleşmiş” kişiler de olsalar aynı mesele gündeme yine gelmeli.
Çünkü böyle bir yayılma söz konusu olursa ve ardından ölümler gelirse devlet doğrudan kendi sorumluluğu altındaki vatandaşını hakkıyla koruyamamış olacak.
Ardından cezai yönden ve tazminat sorumluluğu yönünden devletin sorumluluğu gündeme gelecek.
Sıradan kişilerle mahpuslar arasındaki fark işte burada.
Sıradan kişi virüs sebebiyle hasta olur ve vefat ederse “kaderi böyleymiş” diyeceğiz. Belki “tedbirini tam almamış olabilir” diye de düşüneceğiz.
Ama “devlet kendisine düşeni yapmadı, o halde bu ölümden devlet de sorumlu olsun” demeyeceğiz.
Ama mahpuslar için durum farklı. Onlar doğrudan devletin misafiri. Orada bulunmalarının sebebi tedbiren tutuklanmış olmak ya da hapis cezasının infazı için orada olmak. Kendi iradeleri ile orada değiller.
Evet, mahpusların birçoğu suçlu ve kendi iradelerinin sonucu olarak suçlu durumundalar. Ama hapis cezasının öncelikli amacı intikam değil yine suçluyu ıslah etmek. O halde böyle ara dönemlerinde mahkûmun hapiste mi yoksa dışarıda ve kendi evinde mi daha kolay ıslah olacağına bakmamız lazım.
Gerekirse ayağa takılan takip cihazı dahil tedbirleri alarak gereğini yapmak lazım. Yoksa cezalandırmada had aşılmış olabilecek. Bu ise büyük bir risk ve zulüm. Hem de adalet namına!