Bir “iktidar gazetesi” şu başlıkla bir haber yaptı: “NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’den Türkiye hakkında küstah sözler”
Bu başlığı attıran elbette Türkiye’deki ve NATO’daki bazı siyasî tutumlar. Mesele şu:
Genel Sekreter katıldığı bir söyleşide, “NATO için demokrasi ne anlamına geliyor?” sorusuna “Hukukun üstünlüğü, özgürlük; özgür seçimler” cevabını vermiş.
Ardından gelen “Türkiye hâlâ demokratik mi?” sorusuna da cevabı şu olmuş:
“Türkiye, NATO’nun en sorunlu çocuğu haline geldi. NATO müttefiklerinin sert itirazlarına rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ruslar’dan büyük bir hava savunma sistemi satın almakta ısrar etti.”
Genel Sekreterin demokrasinin Türkiye’deki hali hakkında söyledikleri önemli:
“NATO’nun ‘demokratik değerlere’ bağlılığıyla alay eden Erdoğan; yargıya müdahale ediyor, siyasî düşmanlarını hapse atıyor ve seçimleri tekrarlıyor. 2016 ve 2017’de Gazetecileri Koruma Komitesi, sıralamasında Türkiye’yi dünyanın bir numaralı gazeteci hapishanesi olarak koydu.”
Çözüm ile ilgili olarak da şunları söylemiş:
“Müttefiklerimizin bu mesele hakkında güçlü şekilde farklı görüşleri var. Burada (Brüksel’deki NATO karargâhı) konuşuyoruz. Meseleyi ele alırken politik, diplomatik baskı yöntemlerini kullanıyorlar.”
Öncelikle şunu söyleyelim: Varşova Paktının dağılmasıyla birlikte “iki kutuplu dünya”nın bittiği fikri bizce doğru değil.
Dünya halen de iki kutuplu ve sadece kutuplar farklı merkezlerde.
Birincisi Hür Dünya. Kendisine kaçılan devletlerin dünyası.
İkincisi Esir Dünya. Fırsatını bulanların kendisinden kaçtığı devletlerin dünyası.
Kaçış sürüyor. “Demirperde ülkeleri” belli.
Bizim konumumuz şu:
Her zaman olduğu gibi son beş senede de ülkemizden kaçanlar ya da kovalananlar doğuya değil NATO ülkelerine kaçıyor ve Türkiye’nin halini Hür Dünya’ya Türkiye’deki açıkgözlerin dahi göremediği kadar net gösteriyor.
Bizde ise devleti ele geçirmiş olan “kaçıranlar” devleti ısrarla Rusya ve Çin’e yöneliyor. Ama o yönetenler ve yöneltenler de biliyorlar ki bir gün buralardan kaçmak zorunda kalsalar onlar da Hür Dünyaya kaçacaklar.
Devleti doğuya yöneltişin sebebi belli. Zihinlerindeki malûm Batı düşmanlığı ve tek adamcılık ve despotizm hayranlığı.
Kendilerinin Batıya kaçışının sebebi ise daha da belli: Demokrasi ve hürriyet.
Biz dünkü yazımızda şunları söylemiştik:
“AB üyeliği hedefi muktedir siyasetin gündeminden çoktan çıktı. Derinlerden pompalanan AB ve Batı düşmanlığı, -üstelik AB’nin ‘AKMHP gider, bu günler geçer’ öngörüsüyle ortaya koyduğu sağduyulu yaklaşıma rağmen- aklı başında muhalefeti bile etkileme potansiyeline sahip.”
Demokratikleşme konusunda iktidardan ve tahrikkâr ve tahripkâr basınından kimsenin umudu kalmadı.
Asıl görev muhalefette.