Herkes hem kendisine ve hem de başkasına her konuda not verebilir. Ama dürüstçe ve işe yarayan not vermek kıymetlidir.
Ticaret “al paranı ver malımı” usûlünden ibaret olmadığına göre çalışma ilişkilerinde, iktisadî ilişkilerde ve ticarette işin niteliği gereği kendisine güvenilmesi gereken kişinin itibarı nasıl ölçülebilir ve nasıl temin ve teyit edilebilir?
Önceki yüzyılların esnaf kültüründe esnaf aynı zamanda birbiri için de bir referans idi. Bir tür kefil bile sayılabilirdi.
Esnaftan her biri, kendisiyle ticarî ilişkisi düzgün yürüyen müşterisini başka esnafa refere ederdi. Bu referans sistemi aynı zamanda bozuk adamı ya da çürük yumurtayı da bir tür teşhir edip ayıklardı. Hatta bu işin kendisine has bir “not dili” (jargonu) bile vardı.
Üstelik müşterisi hakkındaki notunun isabeti esnafın kendi kalitesini de gösterirdi.
Böylece piyasa, itimat ve itibar bilgisini yatay ağda toplayıp dağıtarak yatay bir piyasa halinde yürürdü.
Sonra tüfek icat oldu ve mertlik biçim değiştirdi. Hatta bozuldu.
Elli seneden bu yana, çok şubeli elektronik bankacılığın ve ağ bankacılığının yaygınlaşmasıyla birlikte, bankalar arasında, çek-senet risk paylaşımı merkezleri ve banka kartları ve kredi kartları gibi aletler vasıtasıyla risk notu “tek ellerde” toplanır ve dağıtılır oldu.
Böylece güven bilgisi merkezîleşti. İş, ”banka güveniyorsa ben de güvenebilirim”e dönüştü. Zira kredi “güven”di ve kredi notu da güven notu olmuş oldu.
Bu durum “dikey istihbarat piyasası”nı doğurdu. Bilgi asimetrisinin riskleri ortaya çıktı.
“Kredi kartı olmayan adamdan sayılmaz” dendi. “Bankanın güvenmediği kadar kötü durumda olmak”, sıfırı tüketmek ve bütün itibarı kaybetmek anlamına gelir oldu.
Devletler bu duruma önce seyirci kaldı ve sonra kımıldadı: Bankaları kötü niyetli patronların hortumlama hilelerinden ve yöneticilerin risklerinden koruyucu ve tüketicileri de bankaların güçlerini kötüye kullanmalarından koruyucu tedbirler almaya yöneldi. Bizde Tüketici Kanunları çıkarıldı. Yargıtay “bankalar güven kurumlarıdır ve bunun onların sorumluluklarını ağırlaştırıcı sonuçları olmalıdır” görüşünü içtihat etti.
Yirmi beş sene önce yazdığımız ve Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsünün yayınladığı “Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukukî sorumluluğu” adlı doçentlik tezimizde biz de bu içtihadı geliştirip zenginleştirerek müşteriyi korumaya çalıştık.
Şimdi dijital çağ denilen yeni bir yüzyıldayız. Sosyal medyanın, e-ticaretin ve akıllı telefon uygulamalarının yaygınlaşmasıyla birlikte, önüne gelene -bir tür kredi notu gibi- “işlem notu” veren ve bu yolla güven bilgisini merkezîleştiren yeni “referans kurumları” türedi.
Çağrı merkezi yöneten işletmeler “hizmet kalitesini ölçüyoruz” kılıfı altında çalışanlar hakkında “anket notları” tutar, kullanır ve hatta satar oldular.
Aracı hizmet sağlayıcı durumundaki e-ticaret siteleri ve uygulamaları, buluşturdukları taraflara, kendileri aracılığıyla alınan mal ya da hizmet sebebiyle birbirleri hakkında karşılıklı işlem notu verdirmeye başladılar. Bu notlar birikiyor ve bu piyasaya az çok giren herkesin, öyle kolayca silinemeyen bir “e-ticaret güven notu” ortaya çıkıyor.
Bu notlar ve puanlar aslında kredi notu kadar ve hatta ondan daha kıymetli ve önemli.
Bu notlarla karne veren ve güncelleyen aracı internet siteleri ve uygulamaları, bu not bilgilerini, -usûlen alınan izinlerle ve “izin aldık” diyerek- paylaşırlarsa ya da yayarlarsa ne olur? Notlarda hile yaparsa ne olur? Bir zamanlar bankaların yaptığı gibi bilgi havuzlarını ve dolayısıyla güçlerini birleştirirlerse ne olur?
Soruların hiçbirinin kanunlarda cevabı yok. Görebildiğimiz kadarıyla henüz içtihadı da yok. Konu Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun bugünkü mevzuatla çözemeyeceği kadar karmaşık.
İki kurum özellikle sorumlu: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği.
TOBB ETÜ’nün ve bilhassa Hukuk Fakültesinin özel gündem yapması gereken bir konu.
Gecikme piyasayı bozar ve daha büyük zarar getirir. Bizden söylemesi.