Dün okuduğumuz haberlere göre Ahmet Davutoğlu ekonomi kurmayları ile birlikte Gelecek Partisi’nin ekonomi planını açıklarken şunları da söylemiş:
“Türkiye’de şu an hem içsel hem dışsal kriz yaşanıyor. Demokrasi eksikliği var, görünmeyen bir ittifak ve koalisyon var, Bahçeli’nin onayı olmadan adım atılamıyor. Yolsuzluklar ve kaynak israfı söz konusu... (Başbakan olduğumda) hedefim görev süremin ikinci üç ayında imar yasası, siyasî etik yasası, ihale yasasının değişimini sağlamaktı. Özellikle ihale yasasına doğrudan müdahale edecektim. Tabiî şimdi olduğu gibi ‘oraya-buraya verin’ diye değil, şeffaflaşması için. İhalelerde neler döndüğünü görüyordum.”
Beyanatın “demokrasi eksiği” kısmını zaten biliyorsunuz. Ayrıca değerlendirmek lâzım. Geçelim.
“Görünmeyen ittifak ve koalisyon” ve “Bahçeli ne derse o oluyor” cümlelerini de ayrıca değerlendirmek lâzım. Zira tam bu günlerde başka bir haber dikkat çekici.
Bahçeli’ye hakaret suçundan beraat kararı veren hâkim ve kararı tasdik eden istinaf mahkemesi heyeti üyeleri hakkında Adalet Bakanı Abdulhamit Gül soruşturma izni vermiş ve topu Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na atmış!
Ama asıl mesele konuşmada geçen yolsuzluklar konusu.
Eski sistemin icrada yetkili birinci adamı başbakandı. Ve o eski sistemin başbakanı olarak Davutoğlu kendi döneminde yaşanan yolsuzluklar olduğunu ve bunları bildiğini söylüyor.
Söylediği şeyler “siyasî sorumluluk” gerektiren türden idarî tercihlerden ibaret değil. Doğrudan doğruya cezaî sorumluluk gerektiren suç nevinden eylemlerden bahsettiği açık.
O halde neden savcıya gitmiyor?
Galiba çağırılmayı bekliyor.
Bizce de doğrusu bu.
Zira biliyor ve biliniyor ki bugünkü düzende kendisi giderse konu hakkında tek bir dosya bile açılmayabilir.
Ama savcılar çağırırsa gerisi mecburen gelecektir.
Bu meseleyi “FETÖ’nün siyasî ayağı” gibi lüzumsuz tartışma obruklarına tıkmadan hakkıyla çalışabilecek gazeteciler ve savcılar lâzım.
Nerede o savcılar?
Umarız bu cesareti gösterecek birileri çıkar ve işi bir ucundan tutup çekmeye başlar.
Çekildikçe sökülecek, söküldükçe dökülecek, döküldükçe çıplak hale gelecek gerçeklerden söz ediyoruz.
Ve ANAP’ın son dönemini hatırlıyoruz…