Siyasî partiler partili demokrasinin vazgeçilmez kurumları.
Anayasamız demokrasi tercihini partili demokrasiden yana yapmış. O halde bu tercihin sürdürülebilir olması önemli. Esasen demokrasinin partili demokrasi olması genel kabul gören de bir durum. Particiliğin fiilen kötüye kullanılıyor olması bizi, “partisiz demokrasiyi uyguluyorum, bu daha iyi” diyen İran’a çevirmemeli. Bu ayrı bir konu.
Partili demokrasi siyasi partilerin kurumsallaşabilmesini gerektiriyor. Ama dün de yazdığımız gibi bu konuda ciddî sıkıntılar var.
Öncelikle yeni nesil açısından siyasî tercihler ve parti bağlılığı aileden miras yoluyla geçen bir olgu değil.
Z kuşağı denilen gençlerin çoğu, dededen-babadan gelen siyasî mirası ilgisizlikle reddediyor. Hatta siyasetle ilgilenen az bir kısmı babasının siyasetini bilmiyor ve ilgilenmiyor. Bu durum kurumsal yapıların kolay el ve renk değiştirmesine sebep oluyor. İktidar partisi bile gençlik örgütü kurmakta zorlanıyor.
İkinci sebep bize özgü başkanlık sistemi. Lideri ve şahsiyeti zaten çok ön plana çıkaran bir siyasî geleneğimiz varken bir de buna doğrudan halk tarafından seçilen icracı ve hatta neredeyse tek yetkili bir lider-kişi eklenince “kurumun ne önemi var, önemli olan o ‘doğru’ kişiyi bulmak” denilmeye başlandı.
Bu da partilerin siyasî tercihlerinin belirsizleşmesine ve birbirine girmesine sebep oluyor.
Elbette üçüncü bir sebep de AKP iktidarı döneminde tüm kurumsal yapıların beline kazma vurulması. Bu bir zihniyet devrimi. Her devrim gibi yıkıcı. Zihniyette bozulma da diyebiliriz.
Partili demokrasinin bu arızalarının giderilebilmesi için bize bir önder lâzım. Ama kişi nevinden olmayan kurumsal bir önder.
Bu önder, herkesin ortak kabulüyle hiç şüphesiz müzakere kültürü temelinde yükselen Avrupa Birliği kurumsal yapısı.
Bir barış ortaklığı projesi olan AB’nin önderliğinden bizi uzaklaştırmak isteyenler meşveretçi AB’yi de bizden uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Bilhassa, AB’yi bir şekilde alaşağı edilmesi gereken bir rakip olarak gören Rusya’nın oyunlarına dikkat etmek lâzım.
Mesela İstanbul Sözleşmesi üzerinden yapılan tartışmaların bizi AB'den uzaklaştırmak için kullanılmasına fırsat vermemek lâzım.
Unutmayalım ki, ailenin ve ahlâkın korunması AB’nin de ana değer yargılarından biri. Kurucu irade zaten iki dünya savaşının sebebi ve sonucu olan vicdansızlık ahlâksızlığına reddiye olarak ortaya çıktı.
Dolayısıyla bizi AB hedefinden uzaklaştıracak her proje nihayetinde aleyhimizedir.
Bilhassa siyasette.
Dikkat lâzım.