“Seyahat öncesindeki hazırlık süreci aylar öncesinden başlıyor. En çok zamanı rotanın planlanması oluşturuyor. Nerelerden geçeriz, neler görebiliriz, nerelerde konaklarız, bunları en ekonomik olarak nasıl hallederiz; araştırıyoruz… İçinde gideceğimiz 7 ülkenin de haritalarının olduğu bir navigasyon cihazı edindik. İşte bu kadar planlı bir yolculuktu.” (Mustafa Öztürkçü, Yeni Asya, 17.03.2012)
Şimdi Risale-i Nur’u ve bilhassa Haşir Risalesi’ni ele alıp günlerce, aylarca uykusuz kalıp hazırlıklara başlayalım mı? Zira, dünya turu değil, nice âlemler ve ahiret turuna çıkacağız! Zira, “Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda zulümatı dağıtacak bir nur ve bir erzak lâzımdır.” (Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 186)
Bu uzun sefer için, “uhrevî âlemlerin mukaddes haritası Kur’ân”ı inceleyip ona göre hazırlıklar yapmayacak mıyız? Kabir istasyonu bizim için nasıl olacak, oradan nereye gideceğiz; bizi kim karşılayacak, ne soracak? Haşir meydanından, Mizan’dan, Sırat’tan nasıl geçeceğiz! Son durağımız neresi? Evet, merak ne için verilmiş ve biz merakımızı nerede kullanıyoruz ve nerede kullanmalıyız?
“İşte bak! (Muhammed asm) Ne kadar merakâver, ne kadar câzibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehşetli hakàikı gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyâde insanı tahrik eden meraktır. Hattâ, eğer sana denilse, ‘Yarı ömrünü, yarı malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var, ne yok, ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbâlini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek’; merakın varsa, vereceksin.
“Halbuki, şu zât öyle bir Sultanın ahbârını söylüyor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervâne etrafında döner. (...) Hem öyle acâib bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâbdan haber veriyor ki, binler küre-i arz bomba olsa, patlasalar, o kadar acîb olmaz.” (Bediüzzaman, Mektubat, s. 197)