Bir Müslüman, iradesinin bile sözkonusu olduğu malı-mülkü, kazancı, güzelliği, yakışıklılığı gururlanamaz, kibirlenemez.
Özellikle “iradesinin” olmadığı verilen herhangi bir değeri kendine mal ederek hiç gururlanamaz.
Zira bundan nehyedilmiştir:
“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüneni sevmez.” 1 Bir hadis-i şerifte, “Allah cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem’in (as) evlâtlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.” (Tirmizi) denirken, bir diğerinde, “Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme, [Arap olmayana] Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının siyaha, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” şeklinde nazara verilir. (İbni Neccar)
Üstünlüğün, soy-sop, etnik köken, zenginlik vs. değil, yalnız takvada olduğu mealen şöyle beyan edilir Kur’ân’da: “Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” 2
Takva; Allah hakkı ile kul haklarına, yani başta insan hakları olmak üzere yaratılan bütün varlıkların haklarına saygı göstermek ve riayet etmek, şeklinde özetlenebilir.
Dolayısıyla bir insan etnik kökeniyle, milliyetiyle de gururlanamaz! Çünkü, hiç kimse etnik kökenini, yani, Arap, Türk, Kürt, Alman, İngiliz olmayı seçemez. Hz. Adem’ın (as) yaratılışıyla ortaya çıkan “asabiyet, kabilecilik, aşiretçilik, soy-sop, ırk üstünlüğü, etnik köken milliyetçiliği” 19 ve 20. yüzyıllarda deccalizmin etkisiyle insanlık tarih boyunca yaşanmadığı bir vahşetle sergilenmesinin müsebbibi oldu.
Yahudiliğin kaynağı muharref (tahrif edilmiş, bozulmuş) Tevrat’a göre; “Siz, Allah’ınız Rabbin oğullarısınız. Çünkü sen, Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavimsin ve Rab yeryüzündde olan bütün kavimlerden üstün olarak kendisine has bir kavim olmak üzere seni seçti.” 3 denir.
Bu inanışa göre: Diğer insanlar horlanır ve dışlanır. Mülk edinmek, devlet kurmak, hürriyet sahibi olmak yalnız Yahudilerin hakkıdır. Doğuştan “günahkâr “ olan diğer milletlerin, Yehova’nın oğulları tarafından “Sion”da (Kudüs yakınlarındaki bir dağın adı olan Sion, ‘Tanrı Yehova’nın’ yeryüzü krallığını ifade eder) kurulacak Dünya Krallığı‘na yerlerini terk etmeleri, yeryüzünün Yahudilerin eline geçmesi ve Yahudilerin bu gizli savaşın sonunda ” Yeryüzü İlâhı” ilân edilmeleri “din” anlayışlarının temelini oluşturur.
Bu anlayış, öyle bir derekeye indi ki, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “mabud ittihaz” edildi: Asabiyet-i cahiliyenin, birbirine tesanüt edip yardım eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcun olduğuna, milliyetçilerin, milliyeti mâbud ittihaz ettiler.” 4 Bugün, İslâm, bilhassa Arap âlemini ve Ortadoğuyu kan gölüne çeviren de bu çarpık milliyetçilik, ırkçılık anlayışıdır.
Dipnotlar:
1- Lokman Sûresi, 18. 2- Hucurat Sûresi, 13. 3- Tesniye, 14/12. 4- Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 96.