Kayseri’den bir okuyucumuz sordu: “Bazı Nur grupları Risale-i Nur’u okumuyorlar mı, neden içtimaî/siyasî meselelerde savruluyorlar?”
Risale-i Nur’u tetkik, edebildiğimiz, araştırıp gözlemlerimiz kadarıyla birkaç sebebi var:
Risale-i Nur’u, özellikle Lâhikalar (Beyanat ve Tenvirler), Münâzarât, Hutbe-i Şamiye, Sünûhat, Divan-ı Harb-i Örfi, vs’yi ciddî tetkik ile müzakere, mütalâalı okuma fırsatı bulamıyorlar!
Çok yönlü ilimler harmanı ve İslâm ilimleri literatüründeki bütün kelime ve mefhumları ortaya koyan Risale-i Nurlar hakkında herkes her dalında ihtisas sahibi olamaz! Birlikte müzakere, mütalâa edilmeli ki, herkes kendi branşında anlasın ve anlatsın!.. Okumak da yetmez!
Bazıları okusa da anlamıyor! Anlasa da “kabul etmiyor!” Halbuki, “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı mâne- vîsi var; şüphesiz o şahs-ı mâ-nevî bu zamanın bir âlimidir.” (Bediüzzaman Lem’alar, s. 171)
Nurlar’dan “Herkes kendi kendine bir derece istifade eder; fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz.” (Sözler, s. İnternet, 141)
Anlaması için şunu yapmalı: “Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.” (Lem’alar, s. 165) Yani, grup ve cemaat halinde “şerh, izah, müzakere, mütalâa, münazara” derslerine katılmalı.
Savrulanların bazıları şahs-ı manevî, cemaat, meşvereti değil; şahıslara bağlanıyor! Halbuki, “Fert dahi de olsa, cemaatin şahs-ı manevisini karşı sivrisinek kadar kalır.” (Sünûhat, s. 52) “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vahit idi… Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır.” (ESDE, Sünûhat, s. 486) “Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde olsa… mağlûptur.” (Mektubat, s. 425)
Dolayısıyla Risale-i Nur’u okudukları halde özellikle içtimaî, siyasî meseleleri tam anlasalar da kabul etmeyebilirler.
Alay müftüsü Osman Nuri Efendi’nin dediği gibi: “Sizler Risale-i Nur’u anlayarak okuyun. Sizin Üstadınızda öyle bir deha, öyle bir kabiliyet var ki, dünyadaki devletlerin siyaseti Üstada verilse hepsini idâre eder. (Şahiner, Aydınlar Konuşuyor, s. 303) Üstad bu dehasını Risale-i Nur’a, lâhikalara geçirmiş. “Anlayarak okuyan ve kabul eden” savrulmaz!