Edebiyat; duygu, düşünce, hayâl ve olayları en güzel şekilde sözlü veya yazılı olarak ifade etme san’atı, olduğunu daha önce nakletmiştik. Şimdi belâgatı ve çeşitlerini görelim.
Sözü güzel söyleme, tesirli konuşma, etkili hitap ve yazma san’atına ise belâgat denir. Eskimez, klâsik kitaplarında belâgat, “Fasîh bir sözün muktezay-ı hâle mutabık söylenmesidir.1
Yâni, açık, net bir sözü nerede, kime, nasıl, hangi dozda söylenmesi gerekiyorsa öyle ifâde etmektir. Bir çocuğa, halktan birisine, üniversite talebesine, fikir adamlarıyla konuşurken seçilen kelime ve ifâdelerin onların anlayacağı tarzda olması; düğün merasimlerinde sevinç, neşe; cenâzelerde ibret ve nasihatlere yönelik hitabelerin yapılması belâgatın gereğidir.
Bediüzzaman; kelâm-ı beliği, ilim denilen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehim denilen süzgeçle süzülen âb-ı hayat gibi bir mânâyı, zürefa denilen sâkiler (sucular) döndürüp fikirler içer; sırlarda yürümekle hisleri titreşmeye, harekete getiren kelâm,2 diye târif eder.
Belâgat; üç bölümdür:
Meâni.
Beyan.
Bedi’.
Meâni; sözün, muhatabın durumunun dikkate alınarak yerinde kullanılmasıdır. Çocuğun ve halkın seviyesine inip nasihat etmek; kültürü yüksek seviyeli insanlara göre hitap etmek, kalb ehline uygun söz söylemek; akıl ve mantık ilmine önem verenlere delil/belge sunarak konuşmak meâninin gereğidir.
Belâgat bir aşçılık san’atı ise; meâni; bebeklere hazmedebilecekleri anne sütü, çocuklara hafif yemekler, gelişkinlere ise etli yemeklerin verilmesine benzetebiliriz. Askerlere “lütfen” gibi nezaket hitapları yerine, ciddiyet, heybet taşıyan kelimelerle hitap edilir.
Eğer söz beliğ olursa; zihin/dimağ da ona göre harekete geçer ve sonuç verimli olur. Aksi durumda da netice o nisbette verimsizdir. İlim de ona göre terakki eder. Şanlı Osmanlı belâgatta zirvede olduğu zaman; ilimde de, mimaride de, hukukta, ahlâkta da zirvede idi.
Dipnotlar:
1- Hatîbu’l-Kazvinî, Telhis, 1308, h. s. 9.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 2006, 92.