Kur’ân’ın meâli, tercümesi, hatta kimi eski zaman tefsirleri günümüz sosyal gelişmeleri perspektifinden bakıldığında müteşabih âyet ve hadisler hakkında şüphe ve vesveseye sürükleyebilir.
Mesela “mugayyebat-ı hamse” insanlar tarafından önceden bilinmesi mümkün olmayan beş şey, demektir. Kur’an’da mealen, “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokman Suresindeki 34.) diye geçer.
“Anne rahmindeki ceninin (erkek mi, dişi mi olacağı); yağmurun ne zaman yağacağı artık biliniyor! Bu gelişmeler Lokman Sûresinin 25’inci âyetiyle çelişmiyor mu?” deniliyor. (Biz, İlahiyat fakültesinde Celaleyn tefsiri okurken ‘anne karnındakinin erkek mi, dişi mi olacağını kimse bilemez’ şeklindeki yorumu duyumuştuk!) Halbuki şimdi anne karnındaki çocuğun cinsiyeti ile yağmurun ne zaman yağacağı tahmin ediliyor! Şüpheye düşenler Bediüzzaman’ın Lem’alar isimli eserinden 16. Lem’a’yı okumalı.
Meselâ, “Yeryüzüne bakmazlar mı; nasıl yayılmış” (Gaşiye Sûresi: 20) meâlindeki âyetin metnindeki, “sutıhat” kelimesi; meal ve tercümelerde ve geçmiş dönemlerin bazı tefsirlerinde, “satıh/yüzey” kelimesinden hareketle “dünyanın yuvarlak değil, düz olduğu” yazılmış. Halbuki, “dünyanın yuvarlaklığı içinde düz gibi olması ve düzlüklerin bulunması mu’cizesi” de nazara verilmiştir.
Aslında, kimi tefsirlerde geçen, “Dünya düz ve sabit, güneş etrafında dönüyor” ifadeleri Batlamiyus’tan, Yunan felsefesi’nden alınmış yorumlardır. Çağımız âlimlerinden Abdülaziz Binbaz da, buna dayanarak aynı fikri savunan bir makale bile yazmış! Bediüzzaman, İmam-ı Şafii aynı saatte, her yerde kılınan 5 vakit namaz sistemiyle, İmam-ı Gazali, Hüseyin-i Cisrî (ra), İbrahim Hakkı gibi âlimlerin dünyanın yuvarlaklığını ispat ettiklerine dikkat çeker. (Muhakemat, s. 84.)
Meselâ, “Velcibâle evtâadâa”; yâni “Dağları zemininize kazık ve direk yaptım” (Nebe Suresi, 6, 7.) Arapça ile karşılaştırarak “Vel-cibal”in dağlar, “Evtada”nın kazık, direk olduğunu anladık. Bu ne kadar feyiz, ne kadar sır, ne kadar ilim ve derinlik veriyor? Mesela Kur’ân, “Onun şartları gelmiştir” diye ferman eder. (Muhammed Suresi, 17.) Neyin şartları? Haydi meal, tercümede parantez içine “Kıyametin kopmasının şartları” diye koydunuz. Peki bu şartlar nedir? O zaman “kıyametin şartları geldiğine göre” 1500 senedir hala kopmaması sırrı nedir ve bu meal tercüme şüphe ve vesvese vermez mi?