“Helâllik alma ve özür dileme” başlıklı yazımızda (5.10.2021), “Kim, ‘iftira, su-i zan, gıybet eder, bir mü’min kardeşini itibarsızlaştırmaya’ çalışmışsa helâllik alıp özür dilemesi” medeniliğin gereği olduğunu nakletmiştik.
Bir okuyucumuz, “Çok hassas bir konu. Güzel, fakat herkes kendini haklı görüyor” yorumu yaptı. Bir başkası ise, “Kimin haklı, kimin haksız, nasıl tayin edeceğiz, kararı kim verecek?” diye sordu.
Evvelâ her vicdan, “Tahkik, araştırma, mihenge vurma, yani adâlet; iyiyi, doğruyu, hakkı anlatma; münker (kötüden men etme) vazife ve her Müslümana farz olduğunu bilir. Vicdan aşılırsa, meşveretler karar verir. Kriterlerden birisi şudur:
“Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.” (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 48-50)
“Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız.”
Akıbete bakmak önemli: Adamın çaldığına veya rüşvet aldığına dair elle tutulur, gözle görülür delil yoksa, “akıbete bakılmalı.” Meselâ, parasız, çulsuzun birisi karşımıza paralı, arabalı, grand elbise, kazancından fazla harcamalarla (resmî dairelerde de bir mihenktir) karşımıza çıksa, “akıbet” ya çaldı, ya rüşvet yedi!
Kim, “iftira, su-i zan, gıybet” ve “münâzaun fîh/tartışmalı” değilse, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki en muhteşem tefsiri Risale-i Nur’un meslek ve meşrebine aykırı hareket etmiştir; “helâllik alıp özür dilemeli.” Ki, birkaç sefer toplanan meşveretler “delil ve akıbete/sonuca” bakarak karar vermiştir…
Zira, aile, cemaat ve milletin “terraki ve asayişi” (korku ve kaygının olmadığı düzen ve güvenlik içinde bulunması), “mâbeyinlerindeki emniyetin (aralarındaki güvenin) tesisi”ne bağlı. (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 126)
“Affetmek büyüklüğün şanındandır” da, “helâllik alıp özür dilemek” değil midir?