Müslümanın sosyal hayatını da iman, Kur’ân hakikatlerine göre düzenlemesi vicdanî bir zorunluluk.
Şu kesin bir ilmî hakikat ve kuraldır:
“Her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.” (Bediüzzaman, İşaratü’l-İ’caz, s. 141)
Dolayısıyla içtimaî/siyasî ölçü ve prensipleri de kendisi koyamaz. Ancak Kur’ân ve onun tefsiri Sünnet-i Seniyyeye göre hayatını şekillendirmelidir. Kur’ân’ın ihtiva ettiği mânalar, ölçüler, kanunlar ilâçların içindeki kimyevî bileşkenler gibidir. Onlara eczacılar, tıpçılar vakıf olabilir.
İçtimaî, siyasî ölçüleri kimden soracağız? Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’den… Bu hususta da meali, “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Nahl Sûresi, 43) şeklinde olan emre göre hareket etmeli. Onlar da, “ilimde rasih/derinlik sahibi” (Al-i İmran Sûresi, 7., Nisâ Sûresi, 59., 83, 125) müçtehidler, müceddidlerdir.
Ayrıca, ‘Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.’ (Ebû Dâvûd, Melâhim, 1) hadis-i şerifine göre hareket etmeli.
Bediüzzaman, “Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acip ve komitecilik ve şahs-ı mânevî-i dalâletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı mânevî müceddid olmak lâzım gelir. (Emirdağ Lâhikası, s. 377) Bu zaman hem imân ve din için, hem hayat-ı içtimâî/sosyal hayat ve şeriat için, hem hukuk-u amme/genel hukuk ve İslâm siyaseti için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. (Kastamonu Lâhikası, s. 145)
Büyük bir mütefekkir, müceddid ve müçtehid olarak Bediüzzaman; Risale-i Nur’da Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki içtimaî, siyasî ölçü, prensip ve stratejilerini ortaya koymuştur. Ki, içtimaî/siyasî “fetvâ vazifesi” ve “yetkisi” onun:
“Bu durûs-u Kur’ân’iyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü, çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-u imaniyedeki fetvâ vazifesiyle tavzif edilmişiz.” (Bediüzzaman, Mektubat, Enstitü/internet, 413)
Demek ki, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin içtimaî, siyasî ölçü, prensip ve stratejileriyle hizmet metotlarını da belirleme “vazife” ve “yetkisi” onundur.