Müslüman için, “iman ve ibadet, iman ve ahlâk, iman ve siyaset” arasında olmazsa olmaz derin bağlantılar vardır.
Her ne olursa olsun veya hangi dinde ve ideolojide olursa olsan, “iman” yoksa, dinin pratik hayata yansıması, psiko-sosyal hayata mal olması mümkün değildir.
Keza, Kur’ân’ın öngördüğü “imanda” zaaf varsa, ibadeti, ahlâkî, ferdî, ailevî ve sosyal hayata yansıması yoktur. Zira;
“İman/inanç, fikir; uygulama/pratik, fiilî hayatımızın altyapısı, temeli ve esasıdır. İman yoksa, amel, aksiyon ve uygulama da yoktur. Çünkü, fiilin, eylemin itici gücü, enerjisi inançtır/imândır.
Bunun ilmi izahı şöyle yapılır: Psiko-biyo-fizyolojik yapımızı rûhumuz yönetir. Rûhumuzu duygularımız; duygularımızı düşüncelerimiz; düşüncelerimizi de inançlarımız, imânımız yönlendirir. İnandığımız gibi düşünürüz; düşündüğümüz gibi uygulamaya çalışırız. Zorlamalardan zaten sorumlu değiliz!
Bir inanç sisteminde imân boyutu yoksa pratik hayata yansıma yoktur veya tesirsizdir. Tıpkı, makine veya otomobilin elektriği, yakıtı yoksa çalıştırılamadığı gibi.
İman, bedenimizin, hayatımızın elektriği ve yakıtıdır. Şayet, cihazların bazı aksamlarında bir eksiklik varsa, yine de işlevlerini görebilirler. Ancak, yakıt ve elektrik yoksa asla çalıştırılamaz. İman ruhtur, mânâdır, enerjidir.
Medeniyet yarışında birkaç yüz yıl geri kaldığımız bir vakıadır. Bunun sebebi, maddî-mânevî kalkınmanın itici gücü olan İslâm şartlarını hakkıyla yerine getiremememizdir. Bunun birinci sebebi, iman zaafıdır. Yâni, İslâm binâsının temelleri sarsılmıştır.
Şu halde, imanımızı aklî, kalbî, vicdanî, ilmî ispat ve izahlarla taklitten, geleneksellikten, örfîlikten kurtarıp; tahkike, çıkarmamız hayatî önem taşımaktadır. Binanın ayakta kalabilmesi için, temel ve karkasın sağlam olması lâzımdır. İmân, temeldir, esastır, köktür, ışıktır, nurdur, kuvvettir, hayat suyudur. İbâdet, muamelât teferruat hükmündedir. Öyle ise, öncelik imana verilmelidir.
Bediüzzaman’ın tesbitiyle iman hem nur, hem kuvvettir; hakikî imanı elde eden, kâinata meydan okuyabilir. Nur ışık, kuvvet ise enerji. Bunları elde eden hem yolunu görür, hem kendisini rahatlıkla zirvelere doğru çıkarabilir.