Gece-gündüz dünya imtihanlarına yoğunlaşanlar silkinip kendimize gelmeliyiz: Bu bir kamera şakası değil; din bir imtihan ve biz bu dünyaya imtihan olmaya gönderildiğimiz onlarca âyette vurgulanır.
Biribirimizle de imtihanda olduğumuz meali şöyle olan âyetlerde belirtilir: “İçinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar sizi imtihan edeceğiz.” (Muhammed Suresi, 31) “Ey insanlar! Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık; bakalım sabredecek misiniz?” (Furkan Sûresi, 20)
Beşeriz, şaşarız; hata eder, günah işleriz. Ve bazen ahirzamanın dehşetli fırtınaları içinde savrulur yanlışlar yaparız. İmtihanı kazanabilmemiz; Kur’ân ve Nebevî (asm) ölçüleri uygulamamıza bağlı.
Meali şöyle olan İlâhî ferman bizi âdil olmaya, adaleti istemeye ve ihya etmeyi emrediyor:
“Kendi aleyhinizde, anne-babanızın, akrabalarınızın aleyhinde de olsa dosdoğru şahitlik edin.” (Nisa Sûresi, 135) “Hasenâtı seyyiatına, sevâbı hatâsına tereccüh edenler, mağfiret ve affa müstehaktırlar.” (Münâzarât, internet, s. 13)
Bir kardeşimizin sevapları, iyilikleri, hatalarından çok ise, ona göre yaklaşmalıyız. Yalnızca sevap veya sadece hata ve günahlarına odaklanarak değerlendirmek adaletsizlik olur!
“Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay olduğundan, bazan birtek hasene ile çok seyyiâtını örter.
“Demek, bu dünyada o adâlet-i İlâhiye noktasında muâmele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten/sayı veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır.” (Bediüzzaman, Mektûbât, internet, s. 354)
Bir insanın bir sıfatı câni ve kâfir de olsa, o sıfat sahibi câni olmaz.” (Sünûhât, s. 40) Herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi…” (Münâzarât, s. 70-71)
Ehl-i hizmet her kardeşimiz bir gül bahçesidir. Dikenleri, kirli yerleri de vardır. O zaman nasıl davranmalı?
Bir bahçeye girsem iyisini intihab ederim. Koparmasından zahmet çeksem hoşlanırım. Çürüğünü, yetişmemişini görsem “Huz ma safa” derim. Muhataplarımı da öyle arzu ederim. (Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 207)