İlmî bir makale, tez, özellikle derinlikli bir eser yazabilmek için olmazsa olmaz ön hazırlık süreçleri ve kriterlerinden birkaçı şöyledir:
• Başta mevzu seçimi ve bir hipotez (varsayım, tasavvurî, tahmini) geliştirme
• Geçici plan doğrultusunda mümkün oldukça birinci el kaynakların toplanması
• Okuma ve notlar alma
• Tez yazma süreci
• Danışman kontrolü sonrası tezin son halini alması
• Jüriye sunma ve düzeltmeler.
Risale-i Nur te’lifinde bu merhalelerin hiçbirisi bahis mevzuu değil. Zaten onun ne zamanı ne zemini, ne hayat şartları ilmî bir eser mektup yazmaya bile uygun değildi!
“Evet, ben Risaletü’n-Nur’un has şakirtlerini işhad ederek (yüzlerce kâtibi şahit göstererek) derim: Risaletü’n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstadı yok, Kur’ân’dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur’âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.” 1
Risale-i Nur’un, kesbi ilmin yanında, aynı zamanda vehbi yazıldığına yüzlerce delilden birkaçı şöyle:
- On iki, altı, dört, bir saatte, hatta on dakikada yazılan Risale var.” 2
- Öyle şartlarda yazılır ki, gülle atışları altında kâtibi Habip’e “Defteri çıkar” diyerek, at üstünde yazdırmış.” 3
- Onlarca sene sonra keşfedilebilecek öyle sırlardan, sosyal ve teknolojik keşiflerden haber verir ki, beşer bunları düşünemez.
- Bir ekrana bakar gibi hızlı hızlı söylemesi ve kâtiplerin yazması. Ki, “Bu makamda perde indi, yazmaya izin verilmedi. Başka zamana tehir edildi.” 4 ifadelerinden de anlaşılıyor.
Kayıtlı, belgeli ve şahitli bu tesbitler, Risale-i Nur’un aynı zamanda vehbi, yani, ilham eseri olduğunu göstermiyor mu?
O halde, ilim, fikir ehli ve bilhassa mütedeyyin ehl-i akıl ve özellikle İlahiyatçılar; iman esaslarını bütün alt başlıklarıyla, İslâmın şartlarını bütün alt başlıklarıyla, ibadet, ahlâk, ukubat meselelerini bütün teferruatıyla ispat ve izahından sarf-ı nezer etsek bile… Bütün suallerimize cevap vermesini, her müşkülümüzü halletmesini, seküler kadim ve çağdaş seküler felsefeleri çürütmesini nazara almasa bile…
İnsaflı ve hakperest davranıp Risale-i Nur’un yalnızca yazılış merhalelerini nazara olarak onu okumalı, anlamalı, sahip çıkmalı ve neşretmenin aklî, vicdanî bir zorunluluk değil midir?
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Şuâlar, s. 612.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 149.
3- Bediüzzaman Emirdağ Lâhikası, II, 218.
4- Bediüzzaman, Şuâlar, s. 245.