"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şerh ve tefsiri kim yapacak?

Ali FERŞADOĞLU
13 Şubat 2021, Cumartesi
Yine deseler ki; “Risale-i Nur’da ileride yazılacağı belirtilen bahisler, şerhler, tefsirler yazıldı; mecbûrsunuz okumaya!”

Evet, “şerh ve izah” edecek olanlar şahıslar değil; cemaattir, şahs-ı manevîdir, geniş bir tefsir heyetidir deriz. Ki, bu husus Risale-i Nur’da şöyle beyan ediliyor:  

“İleride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur’ânî yazsın,” nokta da dikkate alınmalıdır: Eğer Birinci Harbi Umumî gibi maniler olmasaydı, tefsirin şu birinci cildi, i’caz vücuhundan olan i’caz-ı nazmiyi beyan ettiği gibi, diğer cüzler ve mektuplar da müteferrik hakaik-i tefsiriyeyi içine alsaydı, Kur’ân-ı Mu’cizü’l Beyana güzel bir tefsiri cami olurdu. Belki inşaallah, şu cüz-ü tefsir ve altmış altı adet, belki yüz otuz adet Sözler ve Mektubat Risaleleriyle beraber me’haz olursa, ileride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur’ânî yazsın, inşaallah. (Bediüzzaman, İşarât’ülİ’caz, s. 9) tesbit ve direktifi önemlidir.  

Dolayısıyla şerh ve tefsiri “ferd” değil, “cemaat ve ekip” yapmalıdır, yapacaktır; neden? Çünkü, “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhit idi. O hâkimin müftüsü de, onun gibi münferit bir şahıs olabilirdi, onun fikrini tashih ve tâdil ederdi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruhu cemaatten çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.  

“Şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûrâyı âliye-i ilmiyeden tevellüt eden bir şahs-ı mânevî olmak gerektir. Tâ ki, sözünü ona işittirebilsin. Dine taallûk eden noktalardan, sırat-ı müstakîme sevk edebilsin. (Bediüzzaman, Sünûhat, s. 51) 

Ayrıca, “Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. Risâle-i Nur’da şahıs yok, şahs-ı mânevî var… Ben de Risâle-i Nur’un Talebesiyim. Bir risâleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım.” (Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, s. 605) 

Buna göre, şahıs nakıs ise işi de, eseri de nakıs olur. “Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yüksek ve azim bir heyetin tesanüdüyle ve o heyetin telâhuk-u efkârından ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmesinden ve hürriyeti fikirlerinden ve taassuplarından azade olarak tam ihlâslarından doğan dahi bir şahs-ı manevide bulunur. İşte, Kur’ân’ı ancak böyle bir şahs-ı manevî tefsir edebilir. 

“Cüzde bulunmayan, küllde bulunur” kaidesine binaen, her fertte bulunmayan bu gibi şartlar, heyette bulunur. (Bediüzzaman, İşaratü’l İ’caz, s. 13) 

Okunma Sayısı: 1528
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı

    En Çok Okunanlar