Bir kardeşlerimiz bugünkü tabloya bakarak, “Üstadımızın toplumda içtimai, siyasi görüşlerine talep yok. Öyle ise, mevcut iktidar partisini desteklememiz lazım gelmez mi?” şeklinde bir soru sordu. Şuradan başlayarak cevabını vermeye çalışalım:
Peygambermizden (asm) “Gelen rivayetlerden (hadis-i şeriflerden), onlara (deccala, süfyana) yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.”1 Beşinci Şua’nın toplumdaki karşılığı nedir? Bir kesimin desteklediği dindar iktidar kimin eğitim, yönetim, ekonomik politikalarını uyguluyor?
“Asıl mesele bu zamanın cihad-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Dahilî âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, “Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakka âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”2 İlim, fikir, tebliğ ve irşad hareketi olan cihad-ı manevinin toplumdaki karşılığı hangi seviyelerdedir?
“Beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir: Birisi: ‘Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?’ İkincisi: ‘Sen çalış, ben yiyeyim.’ Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtima-îyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde icrasıyla, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır (faizin haramlığı ve yasaklanmasıdır).”3 Bediüzzaman, zekatın ferd, toplum ve ekonomik meyvelerini; faizin dehşetli zararlarını ispat ve izah ediyor. Bunların toplumdaki karşılığı nedir?
Kur’an-ı Hakim’de vurgulan ve Bediüzzaman’ın ispat ve izah ettiği ‘hürriyet, meşrutiyet, meşveret, ‘riyaset-i şahsiyenin, yani her katmanda şahsa dayalı yönetimin katiyyen aleyhinde olması, adalet, şura, meclis, yani parlamenter sistemdir.
Kur’an ve Sünnet-i Seniyyenin bu zamandaki içtimai ölçülerinin toplandığı Beyanat ve Tenvirler’i Münazarat, Sünühat, Divan-ı Harb-i Örfi, Hutbe-i Şamiye ve Mektubat’tan-lahikalar 27. Mektub’tur-vesair eserlerini okumayalım mı, müzakere, mütalaa etmeyelim mi, ölçülerin arkasında durmayalım mı? Bizim işimiz bu hakikatleri nefsimize kabul ettirmek ve topluma mal olması için cihad-ı manevi yapmaktır. Yoksa, kalabalıkların veya “dini ve mukaddes değerleri şahsi çıkarlarına alet ve basamak yapanların” peşine takılmak değil!
Dipnotlar:
1-Tarihçe-i Hayat, Enst./inter., s. 131.;
2-Beyanat ve Tenvirler, s. 255.;
3-Mektûbât, Enst./inter., s. 264.