Şunu da kulağınıza söyleyeyim, kimse duymasın: Hâlâ ölümden korkuyorum! Belki ölümden değil de, bir şekilde “Küt!” diye düşüp aniden ölüyor insan!
Acaba, ölümden sonra ne cevap vereceğimizden mi korkuyoruz?
Yok, yok, ölümün kendisinden de korkuyoruz! Belki de tamamen ölmeyen ve damarlarımıza işleyen nefsimizin ölmek istemeyişinin payı da vardır.
Ama, eskiden “ölüm!” dendi mi ödüm patlıyordu… Bediüzzaman meselenin bu boyutunu Sekizinci Söz’de muhteşem bir analoji/hikâye ile çocuklar dahil herkesin anlayacağı şekilde anlatır.
Bazı pasajları şöyle: “Sonra, git gide, bu dahi evvelki birâderi gibi bir sahrâ-i azîmeye girdi. Birden hücum eden bir aslanın sesini işitti, korktu. Fakat birâderi kadar korkmadı. Çünkü, hüsn-ü zannıyla ve güzel fikriyle, “Şu sahrânın bir hâkimi var. Ve bu aslan, o hâkimin taht-ı emrinde bir hizmetkâr olması ihtimâli var” diye düşünüp, teselli buldu. Fakat yine kaçtı. Tâ altmış arşın derinliğinde bir susuz kuyuya rast geldi; kendini içine attı.” 1
Hikâye uzun. Şu bölümünü de nazara verip, sizi Sekizinci Söz’ü okumaya dâvet ediyoruz.
Ta ki, bu manevî ziyafetten istifade ediniz: “Bu acîb işler birbiriyle alâkadardır. Hem, bir emir ile hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise, bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise, ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksad için beni bir yere sevk edip dâvet ediyor.” Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş’et eder ki: “Acaba, beni tecrübe edip, kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acîb yol ile bir maksada sevk eden kimdir?”
“Sonra tanımak merakından tılsım sahibinin muhabbeti neş’et etti. Ve şu muhabbetten tılsımı açmak arzusu neş’et etti. Ve o arzudan tılsım sahibini râzı edecek ve hoşuna gidecek bir güzel vaziyet almak irâdesi neş’et etti.” 2
Sonra ağacın başına baktı, gördü ki, incir ağacıdır. Fakat, başında binlerle ağacın meyveleri vardır. O vakit bütün bütün korkusu gitti. Çünkü, kat’î anladı ki, bu incir ağacı bir listedir, bir fihristedir, bir sergidir… Sonra niyaza başladı. Tâ, tılsımın anahtarı ona ilham oldu.
Bağırdı ki: “Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve Sana hizmetkârım ve Senin rızânı istiyorum ve Seni arıyorum.”
“…Hem o bedbaht, elîm bir dehşette ve azîm bir korku içinde kalbi parçalanıyor. Ve şu bahtiyar ise leziz bir ibret, tatlı bir havf, mahbub bir mârifet içinde garip şeyleri seyir ve temâşâ ediyor.”
Bence, ölümden korkan herkes, bu korkusunu asgariye indirmek için özellikle Sekizinci Sözü ve Onuncu Söz’ü (Haşir Risalesini) “anlayarak ve kabul ederek okumalı”dır.
Bunun için de müzakere ve mütalâayı tavsiye ediyoruz…
Dipnotlar:
1- Sözler, Yeni Asya Neşriyat, s. 39-40 2- Aeg. 40.