"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstanbul mavisi sözler

Ali HAKKOYMAZ
05 Şubat 2022, Cumartesi
Üsküdar-Eminönü arası... Rüzgâr, martılar ve dahası...

KAHIRLI ŞEHİR

Anadolu’yu bırakan, ver elini İstanbul, diye diye doldu da taştı bu kahırlı şehir.

Niye? İş yok! Bu niye? Niyesini işin başına geçenler düşünecek; bizler de düşünmenin kapısını aralayacağız. Her şeyimiz var, var da... formaliteleri/resmiyeti aşıp ciddiyete/işin aslına dönemiyoruz. O zaman bütün şehirler İstanbul’a gelsin; bu iş bitsin! 

*

İSTANBUL KIYAMETİ

İstanbul’a geldiğim yıllarda İstanbul daha çok İstanbul’du. Eşyalarıma da vefalı olduğumdan mıdır, nedir; bu İstanbul’u İstanbul’dan koparmalar beni derinden yaraladı, yaralıyor. Ben de seviyorum yeni eşyalar kullanmayı. Eşyanın yenisi; dostun eskisi... tamam... Ancak İstanbul, eşya değil; dost, arkadaş, sevgili... Bir dosta, sevgiliye bu yapılanlar kesinlikle reva değil. İstanbul beyfendi bir şehirdir ve gazabından çekinin derim. Vinç girmemesi gereken şehirleri sayayım mı: Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Kudüs-i Şerif, Aziz İstanbul, Barla-ı Nuriye. Sen gel, silüetin arasına o binaları sok ve Süleymaniye’nin önüne de beton yığmaya çalış. Sinan’ın kemiklerini sızlatmaya yemin mi edildi! İstanbul artık çivi çakılacak yer değil. Yoksa kıyamet koptu da haberiz mi yok!

Dünyaları gezip geliyorsunuz; ne hikmetse oraların işinize yarayan hiçbi’ şeyi yok mu?Eskiler: “Herkes, yerinde yıprasın!” derdi. Devlet; “saadet” demek... Hani, nerede?

Millet, keyfinden yerini yurdunu bırakıp İstanbullara gelmez. Kollarınızı sıvayın; yoksa gidin dersinizi çalışın öyle gelin idareye, mühendisliğe, öğretmenliğe... Bildiğini sanmakla bilmek aynı şey değil; hele yapmak hiç değil!

Bütün şehirleri birbirine benzettik. Doğduğum şehir benimle konuşmuyor gayrı. Eski evler, eski mahalleler, tarih, tabiat, hatıralar, bağlar, bahçeler, çaylar, pınarlar... betona, asfalta, ranta dönüştü ve dönüşmeye devam ediyor. Savaşta yerle bir olmuş Almanya tarihine sahip çıkarken bize ne oluyorsa! Tarihe yolculuk için Yunanistan’a, İtalya’ya, Avusturya’ya mı gidelim! Meselâ İstanbul’dan ne kadar “İstanbul” kaldı! Herhalde kıyamet öncesi bir “kıyamet” olsa gerek... Tarihe ve tabiata dokunsa dokunsa cehalet dokunur. Öyle ya... altının kıymetini sarraf bilir. Yahya Kemal, Tanpınar iyi ki böyle bir İstanbul’u görmedi.

*

AÇIK HAVA MÜZESİ 

Bir şeyler yapmalıyız. İstanbul can çekişiyor. İstanbul’un İstanbul’a ihtiyacı var. Meselâ İstanbul’un meydanları, [meydandan] çekildi; iyi mi! Nerede Üsküdar’ın meydanı? O meydandaki Osmanlı çınarları?Meydanı olmayan şehirlerin ufku olabilir mi! Meselâ Osmanlı çeşmelerinin hepsinden o İstanbul suları akmalı... Yolları, binaları titreten kepçelerin, yollara sığmayan inşaat tırlarının “Açık Hava Müzesi” İstanbul’da ne işi olabilir; İstanbul’u İstanbul’dan uzaklaştırmaktan başka!

İstanbul bu yükü çekmiyor, çekemez. İstanbul şiir şehir... Sihir şehir... İnce şehir... İnci şehir... Biz sandık ki İstanbul kolay lokma. Yer bitiririz. Yıkar yükleriz. İstanbul çetin ceviz; öyle kolay değil... Hor bakanın, horlayanın boğazında kalır. İstanbul, açların doyduğu; açgözlülerin aç kaldığı şehir... Nerden mi belli! Bu da ancak kalbi olanlara âşikar...

*

İSTANBUL AYNASI

İstanbul yağmur...

İstanbul ikindi...

İstanbul gri bulutlar şimdi...

Bir şeye küsmüş gibi...

İlgisiz kalmış gibi...

Biraz gözyaşı gibi...

İstanbul; ne zaman baksam;

Benim aynam gibi...

*

Payitaht’ın sallanması; dünyanın sallanması bir anlamda... İstanbulsuz bir dünya düşünülebilir mi! 

Gel gör ki bir zelzelede çadır kuracak yer de kalmadı. Şu ân İstanbul kapalı, karanlık, yağmur ve inşaat gürültüleri son sür’at... Göz alabildiğine beton yığını... 

İşin garibi; şiir de durduramıyor İstanbul yağmasını. Yok; ben yine okuyup yazacağım. Siz bina dikmeye devam edin. Fakat sallanınca kaçmaca yok!

*

ÇINARALTI

Sabah...

Önce Beylerbeyi...

Sonra Çengelköy...

Çengelköy’de kumrular...

Haberleri yok; 

Çektim o birdenbire havalanışlarını.

Hepsi ayrı bir şiir...

Taptaze selâm o kanat sesleri...

Açık bir mektup her şey...

Ve Çınaraltı’ndayız.

Delikanlı, altı çay...

*

YARALI ŞEHİR 

İstanbul şiir demek...

Bu binlerce yıllık emek...

Bu mısra-ı berceste...

Bu güzelim beste...

Sırtımdan atın diyor;

Bu beton enkazları.

Martılarım uçsun, diyor.

Üstüme gelmeyin, diyor.

Vinç istemiyor.

Kepçe istemiyor.

Bu tamamlanmış şiir...

Yakamı bırakın, diyor.

Ekmek istemiyor, aş istemiyor.

Artık taş üstüne taş istemiyor.

Ne kanal, ne yol, ne köprü...

Ben bütün dillere köprüyüm, diyor.

Eski simitlerini koklamak istiyor.

Eski Şehir Hatları’nı...

Kendini tarihe bağlayan halatlarını...

Her tepeden ezanlarını...

O eski sokak aralarını...

İstiyor, istiyor, istiyor.

İstanbul’um, sevgilim, güzelim!

Benim de kanıyor yaralarım;

Gördükçe senin yaralarını.

İstanbul’a dokunma!

O, dokuna dokuna İstanbul olmuş.

Sesler karışmış birbirine.

Hep yeni bir beste olmuş.

Vapur düdükleri...

Ezanların sonsuz dâveti...

Hey, hey be!

Martıların muhabbeti...

Lodosu, poyrazı, meltemi...

Bu, rüzgârların en demi...

Boğaziçi’nden dağılan...

Hafifliğin, serinliğin ahengi...

Bir aynaydı İstanbul. Kendini ve dünyayı gösteren... Hoyratça sıyırıp sırlarını... eski bir eşya gibi yok fiyatına... sattık savurduk.

Şimdi İstanbul bize...

Biz İstanbul’a kör...

Geçmiş olsun!

Okunma Sayısı: 2154
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    5.2.2022 12:51:56

    Nasıl “hukuk-u şahsiye” ve bir nevi hukukullah sayılan “hukuk-u umumiye“ namıyla iki nevi hukuk var; öyle de, mesail-i şer’iyede bir kısım mesail eşhasa taalluk eder, bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara “şeair-i İslâmiye” tabir edilir. Bu şeairin umuma taalluku cihetiyle umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, 29. Mektub)

  • Nihat

    5.2.2022 06:46:36

    Kaleminize sağlık

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı