***
Annem rahmetli, başını çevirmeye akşam oluyor, derdi. Zamanın çarçabuk geçtiğini anlatan veciz bir söz...
***
Bize ne oluyor, ha; burnumuzdan solur olduk?!
***
Bunca okumuş yazmış adamlarız; adam gibi yaşamanın yollarını niye bulamıyoruz?!
***
Her şeye aklımız yetiyor. Üç kuruşumuzu kimseler kapmasın diye; gözümüzü dört açıyoruz. Ya huzurumuzu kimler kapıp kaçırdı acep?!
***
Hemen suçlamaya başlamayalım.
Kimin elinden tuttun, ha!
Bir dertlinin gözyaşını sildin mi?
Üç beş öğrenciye kitaplar hediye ettin mi? Karşılıksız yemekler yedirdin mi? Tanıdık tanımadıkların koynuna harçlıklar boca ettin mi?
Şu biriktirme huyundan vazgeçmenin zor olduğunu ben de biliyorum da… diyorum yine de!
Ölümü unutunca oluyor; yaşa(t)mayı da unutmak!
***
Gösterişten kaçıyor musun; hoşuna mu gidiyor “el gördülük?”
Bütçenin ne kadarını kitaplara, sanata ayırdın, ayırıyorsun?
Öyle sessiz sedasız, kokmadan bulaşmadan yaşayacağını mı sanıyordun?
***
Bak; korkular, gözyaşları, ölümler içindeyiz.
Unuttuk dünyanın fani oduğunu.
***
Şimdi parasız pulsuz, çulsuz yaşayanları hatırla.
Hem kitaba uzak ol hem de yaşadığını zannet!
***
Şimdi düşünme vakti. İçini dışını gözden, gönülden geçir.
***
İyi sarsıldık, sarsılıyoruz; uyandırmak için başımıza dikilmiş bekliyor musibetler. Daha bet daha beter olmadan bir küpü, bir yol, bir pencere…
***
OKU(MA)YAN
Okuyan sorar, sorgular.
Evet der, hayır der.
Okumayan mı?
İnsan mı!
Okuyan der ki bu çamur...
Çamur nasıl meyve olur?
Okumayan mı?
İnsan mı!
Okuyan, merhaba der:
Kurda, kuşa hatta taşa...
Okumayan mı?
İnsan mı!
Okuyan güler, okuyan ağlar.
Hatır sorar, yara sarar.
Okumayan mı?
İnsan mı!
Okuyan yıldızlara göz kırpar.
Gelincikleri okşar.
Okumayan mı?
İnsan mı!