"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yaşayarak öğrenmek mi, okuyarak öğrenmek mi?

Arzu KONAN
20 Mart 2016, Pazar
Biz Allah’ın kulları kadın ve erkek olarak ilmi öğrenmekle farz kılındık.

Son nefese kadar da isteyerek ve istemeyerek her gün bir kelâm dahi olsa öğreniyoruz ve öğreneceğiz. Gerek yaşadıklarımızla gerek okuduklarımızla ya da duyup gördüklerimizle. Peki bu ilim bize nasıl faydalı olur ve bu ilmin şükrü nasıl eda edilebilir?

Eğer biz bir ilim öğrenmiş isek bunu yaşamışsak, hayatımıza bu ilmi katmışsak bu ilim kalıcı, tesirli olur ve hem kendimize hem insanlığa faydalı olmuş oluruz. İlmi sadece okumak, öğrenmek yetmiyor. O faydalı ilimle amel etmemiz icap ediyor. Faydalı ilmi ilmin sahibi, “Âlim” olan Rabbimizden dileyip o ilimle amel etmeyi istemek ve amel etmek gerekiyor. 

Hz. Ebu’d Derda ve Hz. Enes (ra) şöyle buyurmuşlar: “Dilediğiniz kadar ilim öğreniniz. Siz o ilimle amel etmedikçe Allah size bir yarar vermez.”1

Şu da bir gerçek ki, kişi ilmiyle amel ettiğinde gerçekten bilmediklerini öğreniyor Allah’ın ikramıyla. Allah (cc) kulunu ilmiyle donatıyor ve kişi o vakit emanet aldığı bu ilmi paylaşma, aktarma ihtiyacı duyuyor. Belki birilerine yardımcı olmak istiyor. Sonra Rabbimiz o kulunu bazı tecrübelerle olgunlaştırıyor, ona vakti geldiğinde kapılar açıyor. Meselâ karşısına ibadet lezzetini tadamamış, kalbi boş, ruhu huzursuz, sarhoş bir kulunu çıkarıyor. Bu kişiye ilim sahibi kişi vesile kılınıyor ve yaşadıklarından yola çıkarak, öğrendikleriyle nasihatlerde bulunarak o kişinin kalbinde ibadet şevkinin doğmasına, namaza yönelmesine, haramlardan uzaklaşmasına vesile oluyor. Biliyor ki bu görevi nasip eden kendisini vesile kılan Rabbidir. Kendisini sevdiği kulunun hidayete ermesine vesile kılmıştır. Hiçbir şey Rabbimizin izni olmadan olmaz. Bir kimsenin iyiliğini istemek, onun da haramdan uzaklaşıp güzellikleri tatmasına vesile kılınmak ne suçtur ne de günahtır. Belki kişi bunun için duâ etmiştir ve duâsının kabulüdür bu. Allah’ın kulundan razı olmasına vesile olmak, vesile kılınmak olsa olsa bu iki kula bir lütuftur. Biri iyiliği emredip kötülükten uzaklaştırmıştır, diğeri Allah’a yönelmiştir. Hz. Ömer’in şu sözünü paylaşmakta fayda görüyorum: 

“Sefih ve edepsiz bir kimsenin onun bunun namuslarına dil uzattığını gördüğünüzde sizi, onu engellemeye çalışmaktan alıkoyan şey nedir? Ona engel olmaya çalışmanız sizlere en azından bir şehit sevabı kazandırır. “

Yaşanmış böyle bir çok hikâye vardır. Benim örnek aldığım bir menkıbe de şudur:

Maneviyat büyüklerinden Seyfettin Halveti Hazretleri’nin bir gün sohbet meclisine bir sarhoş naralar atarak gelir. Seyfettin Halveti bu duruma hiç kızmaz, sarhoşu alıp eve götürür. Güzel elbiseler giydirir, ağzını yüzünü yıkar, bıyıklarını düzeltir. Temiz bir görünüş kazandırır ve şöyle duâ eder: Ya Rabbi! Biz onun dışını süsledik, Sen de onun içini süsle, gönlünü düzelt! “ 

O kişi yattığı yerde bir rüya görür uyanır. Uyandığında kendine yapılanları görünce Seyfettin Halveti’nin ellerine kapanarak af diler. Yaptıklarından dolayı tövbekâr olup Seyfettin Halveti’nin talebesi olur. 

Derki bu hikâyenin sonunda bilgiyi aktaran: “Hatalı, günahkâr insanları toplumdan dışlamak uygun bir yol değildir. Asıl hüner, bu gibi insanları topluma kazandıracak, kendine ve insanlara faydalı hale getirecek sabrı ve olgunluğu göstermektir.” 

Emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l -münker (İyiliği emredip kötülükten uzaklaştırmak) demişken şu hadisi şerifi de paylaşarak emaneti sahibine vermiş olayım.

Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: 

“Sizler cehalet ve dünya sevgisi denilen iki sarhoşluğa düşmediğiniz, emr’i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münker görevinizi hakkıyla yerine getirip Allah yolunda cihada da devam ettiğiniz sürece Allah’ın apaçık ve dosdoğru yolu üzerindesiniz. Aşırı dünya sevgisine yakalandığınızda iyiliği emredip kötülükten men etme görevini yapmayacağınız gibi Allah yolunda cihad etmezsiniz. İşte o gün Kur’ân ve sünnete tabi olup bunlarla amel edenler tıpkı bana tabi olan Muhacir ve Ensar’ın ilkleri gibidirler.” 

Velhasılı kelâm amellerimizle ilmimizin şükrünü eda etmeliyiz. Böyle insanlara yardım eli uzatmalı, onları bataktan kurtarmaya çalışmalıyız. “Allah razı olsun” duâsı bizim bu dünyadaki hediyemizdir. Hediyelerimiz çok olsun. 

Dipnot: 1. Hayatü’s Sahabe 3. Cilt. 

Okunma Sayısı: 4616
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı