Gerçekten de Mustafa Şen’in iddia ettiği gibi mülâkat sızmaları önlemek için gerekli mi?  

Öncelikle mülâkatın hakkıyla yapılabilmesi için objektiflik ve hakkaniyet olması gerekir. Siyasî tarafgirlik, yandaşlık, adam kayırma, yakınlara iltimas olmaması gerekir. Ancak bizim gibi demokrasi ve adalet sisteminin oturmadığı ülkelerde mülâkat; torpil, iltimas, haksızlık ve keyfiliği ifade ediyor maalesef. Gerçekten de ülkemizdeki vatandaşlarımıza bu durumu bir anket ile sorsak (bugün ki siyasî ve sosyal atmosferde) yüzde 90 ve üzerinin söylediklerimizi teyit edeceklerini düşünüyorum. 

Geçmişte mülâkatın ülkemiz üzerindeki etkisine bakacak olursak: Askeriye içerisindeki çeşitli yapılanmaları hatırlayabiliriz. Bu mülâkat sistemi sebebiyle Türkiye hemen hemen her 10 yılda bir askerî darbelerle karşı karşıya kalmış ve maddî manevî ciddî kayıplar yaşamıştır. 

15 Temmuz darbesini ortaya çıkaran süreç de mülâkatlarla ortaya çıkmıştır, şöyle ki; hususan son 20 yılda Türkiye’de çok azınlıkta kalan bir gruba (% 1 civarı) askeriye, emniyet ve yargı gibi devletin kilit noktalarında, hâkimiyet alanlarında % 30-40 (ihraç edilen general, hâkim/savcılar üzerinden tahminen hesaplarsak) civarında bir kadro verilince netice olarak ne büyük zararlar verildiğini gördük ve yaşıyoruz. Bu mazeret ile olağanüstü hal şartlarında adalet/hukuk mekanizması, demokrasi ve ekonomimiz ciddî kayıplar yaşadı ve yaşıyor. 

Herhangi bir sınavda kişi mülâkata girmiş ise onu; babasının, annesinin, kardeşinin veyahut bir yakınındaki olumsuz bir durumdan dolayı işe almamak, hakkına girmek ise ne İslâmiyet ile ne de insanî değerlerle uyuşmaz. 

Liyakatin olmadığı, kişiye hakkının verilmediği bir toplum gelişip, yükselebilir mi? Askerî darbelerden, paralel yapılanmalardan kurtulabilir mi? Tabiî ki hayır… 

Bütün sözlü sınav ve mülâkatlar kaldırılarak kamu kurum ve kuruluşlarında objektif yazılı sınav sistemi bir an önce getirilmelidir.