Kadın kültürsüz kalamaz, kadın tahsilsiz de olamaz, o halde kadın da üniversitede okuyacaktır, kariyer yapacaktır ve bunları yapınca da sosyal hayatta görev alacaktır, devlet kademelerinde mevki edinecektir.
Yani kadın çalışacaktır, kadının çalışmasını ise hürriyeti nisvan ya da inkişafı nisvan olarak değerlendirmek mümkün mü, bunları yapıyor olması, kadının birinci vazifesi olan anne olmak görevini ihmal etmek anlamına gelir mi, bu konular dindarlar arasında tartışılmalıdır. Ve Bediüzzaman’ın
“Fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı sa’y ve cidaldedir” sözü bu tartışmalarda dikkate alınmalıdır.
Bazı kadınlar var ki evinin hanımı olmak istiyor, anne olmakla iktifa ediyor. Bazı erkekler de var ki hanımını sürekli evde görmek istiyor. Bazı kadınlar da var ki fıtratları sosyal hayatta görev alma istikametindedir.
Bütün bu tercihler saygıdeğerdir, toplum ve devlet; insanların tercihlerini dikkate almalı, insanlar hangi şekilde mutlu olacaklarsa mevzuat ona göre düzenlenmelidir.
Modernlik adı altında kadınların tamamını çalışmaya zorlamak ya da çalışmayanları yani ev hanımlarını tembel ve ikinci sınıf insan olarak nitelendirmek düşüncesi kabul edilemez. Veya sosyal hayatta görev alan kadınları zımnen de olsa İslâmı iyi yaşamayan kadınlar, İslamın gereğini yapmayan kadınlar olarak görmek ya da İslâmın kadını ev hanımı olmaya zorladığını ve sosyal hayatta görev alan kadınların İslâmın “emri”ni veya gereğini ihmal ettiklerini ima etmek ne derece doğru bir yaklaşım olur?
O halde ya inançlar veya çağdaşlık kullanılarak, insanların tercihlerine diskriminatif gözlerle bakmak ve de insanlara, inançlara ve çağdaşlığa dayanarak belli istikametlerde dayatmalar yaparak toplum mühendisliği yapmak ne derece doğrudur?
Fakat her inanç grubunun inancı istikametinde yaşayabilmesi için bu hayatı kolaylaştırıcı ve destekleyici yasaları, yönetmelikleri ve hoşgörüleri sağlamak toplumun ve devletin görevi olmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Amişler bu işi daha da ileri götürerek askerlik yapmadan, vergi vermeden 17. yüzyılın hayatını her çeşit teknolojik imkânlardan uzak olarak sürdürmeye çalışmaktadırlar, devlet onların bu hayatını kolaylaştırıcı tarzda davranıyor olmalı ki vergi vermemelerine ve askerlik yapmamalarına müsamaha etmektedir.
AB ülkelerinde (kısmen bizde de) sanıyorum kadının anne olması ile ilgili bazı teşvik edici ve onu kolaylaştırıcı uygulamalar getirdiğini bilmekteyiz; süt izni, hamilelik izni, doğum öncesi ve sonrası izinler ve doğum parası, çocuk parası vs.
İslâm, kadının hayatı için öncelikli bir format çizmiş midir, çizmiş ise bu çizgi farz seviyesinde midir, sünnet seviyesinde midir yoksa bir dilek ve temenni seviyesinde midir, öyle bir format var ise bu, İslâmın esas ahkâmı arasında mıdır ya da İslâmın esas ahkâmı arasında olmayıp muaddil ahkâmı arasında mıdır? Bediüzzaman, kadının ev hanımı formatı ile alâkalı olarak onların fıtratları icabı yuvada kalmaya daha temayüllü olduklarını, yuvalarının onların kaleleri olduğunu, yuvalarını fazla terk etmemeleri gerektiğini ifade etmektedir. Ama Bediüzzaman’ın diğer taraftan Hâkime Hanıma (adını gavsların ve kutupların yanına yazarak duâ ettiğini söylemesi) olan tavırları ve ona ziyarete gelen öğretmen hanımlara karşı tutumları da dikkate alınmalı değil midir? Ve Said Nursî’nin en hakikî dersi annesinden aldığını bildirmesi. O halde çocuğuna hakikî ders verecek annelerin çağdaş bilimler ve dinî ilimlerle donatılmış olması gerekmez mi?
Ayrıca kadının sosyal hayatta aktif rol almaması gerektiğini ve çalışmaması gerektiğini savunan ve bunun İslâm’ın emri olduğunu zanneden bir kısım dindarlar da hanımlarını muayene ettirmek için bayan doktor talep etmektedirler...