En tehlikeli düşmanlar dost zannettiğimiz düşmanlardır. Belki hoşumuza gidecek anın tadını çıkaracak teklifle gelirler. Her insanda az veya çok dünyaya ve zevklere meyil vardır. Bunu çok iyi bilen düşmanımız insanın bu zayıf damarına hücum eder ve çoğu kez da muvaffak olur. Düşmanımızın kim olduğunu, mahiyetini ve kullandığı taktikleri bilemezsek neticenin hüsran olacağı aşikârdır.
Bu düşman, nefsimizdir.
“Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Yusuf Sûresi, 53. Âyet) âyeti üzerinde düşünmemiz gerekir. Her teklifi bize zarar olan nefisten bahsediyoruz. Hiçbir zaman hayrı söylemeyen bir yapıyı düşünelim. Nefsimiz, her ne kadar güzelmiş gibi görünse de neticesi pişmanlık olan tekliflerde bulunur. Üstelik son nefesimize kadar bu düşmanla beraberiz. Herhangi bir konuda yıllardır galip gelmemizde bizleri rehavete sürüklememeli. Zira bir anlık gaflet yılların emeğini boşa çıkarabilmektedir. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm “bir an için bile nefsimle başbaşa bırakma beni” diyerek Rabbimize sığınmıştır.
Üstadın “Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hatta mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor.” (Mektubat, s. 472) ifadelerinden anlaşılacağı üzere nefsin yapısında kural, kaide yoktur. Sınırsız hürriyet ister ve öyle olduğunu kabul eder. Tekliflerini de bu mantık üzerine bina eder. Serbestlik kavramında bir sınır olmadığından dolayı helâl veya haram anlayışı da yoktur. Bu nazar eğer terbiye edilmezse Nemrud ve Firavun örneklerinde olduğu gibi “mevhum rububiyete” kadar gider. Her istediğini yapmak ister ve yapıldığını gördüğünde daha da çoğunu arzu eder. Sonuçta da kendini ilah zannedecek kadar ileri gitmekten çekinmez.
Âciz yapısını düşünmek hoşuna gitmez. Zira, kendisinin terbiye edildiğini düşünmesi manası çıkacağından bu pencereleri hiçbir zaman açmak istemeyecektir. Onun anlayışında “keyfemayeşa hareket ve zevkler!” vardır. Genellemeye yapsa bile sayamayacağı nimetlerden istifade eder. Ancak o nimetleri ihsan eden Rabbimizi düşünmek istemez. Onun dünyasında o nimetler sadece “anın tadını çıkarmak!” için vardır. Rabbim cümlemize nimetleri vereni gören ve ona göre uyan kullarından eylesin inşallah!