"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medine Pazarı’nın amacı neydi?

Cenk ÇALIK
02 Ocak 2022, Pazar
Medine Pazarı’nın ana amacı; Müslümanları üretimde, ticarette ve tüketimde kâfirlere benzemekten korumak ve kendi ilkelerini insanlığa vaz’etmektir. Görüldüğü üzere İslâm, tüketicinin inanç ve sağlık konularında korunması için gerekli bütün tedbirleri almış; haram, sağlıksız (çürük ve bozuk) malı satmayı, nitelikli ürünün niteliksiz ürünlerle karıştırılmasını yasaklamıştır.

Dizi: GDO meselesi - 4
Cenk Çalık

İslam Mutfağı

“Kâmil manada Müslüman olmak ya da Müslüman kalmak için İslâm mutfağından beslenilmesi şarttır. Başka bir ifade ile, gayrimüslim bir mutfaktan beslenerek Müslüman kalmak zordur, kendi kendini aldatmaktır. İslâm mutfağında haram yiyecekler ve haramla elde edilmiş gıdalara yer yoktur.” (Ahmet Kalkan, Kavramlar Tefsiri, Helâl-Haram maddesi)  ifadeleri aslında gıda konusunda kimin rehberliğine uyduğumuzu sorgulatıyor. Helâl-haram mevzuunda Batı’yı taklit ederek helâl dairesinde kalmak imkânsızdır.

Şüpheliler Ne Olacak?

Haram ve helâl noktasında ‘şüpheli’ sınıfında yer alan gıdalara karşı nasıl bir tavır takınmak gerekir? 

Aşağıdaki hadisler bu noktada bize rehberlik ediyor:

“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helâller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında –haram veya helâl olduğu– şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun; her melikin bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun; cesette bir et parçası var ki eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.”   “Şüphelileri bırak, şüphesiz olana bak.” 

İmam Gazali ise:  “Apaçık helâl olduğundan şüphe etmediğin şeylere sarıl; helâlliği bu derece açık olmayanı bırak.” diyor.

Midemiz

Maddî ve manevî kanserin sebebinin mide olduğunu söyleyebiliriz. (Bu arada mide kanserinde Japonya’yı bile geride bırakarak dünya birincisi olduğumuzu hatırlatmış olalım) Tefekkürde derinlik boş mideyle ya da mideye hakkı kadar muamele edilmesiyle mümkün. Hazzın frenlenmesi elzemdir. İnsan ana rahminde, kendisi için hazırlanmış gıdalarla beslenir. Ana rahminden dünyaya hicret ettiğinde ise midesine girecek gıdaları hazmetmeye mecburdur. Bu hicretten sonra onun beden ve ruhunun yapısını, midesine lâyık gördüğü gıdalar belirleyecektir.

Farklı türler (bitki-bitki, hayvan-hayvan, bitki-hayvan) arasındaki genetik transfer ve sonuçlarını yaşanmış bir vakıa üzerinden anlamaya çalışalım: Bir gün Hz. Peygamber’e (asm) bir katır hediye edilmişti. Hz. Ali (ra): “Ben kendisine, ‘Eşeklerle atları çiftleştirsek de bunun gibi katırlar elde etsek olmaz mı?’ dedim. ‘Bunu, İslâm’ın bu konudaki hükmünü bilmeyenler yapar.’  buyurdular” 26 Bu hadis bize, GDO’ya Efendimiz’in (asm) nasıl baktığını göstermez mi?

Medine Pazarı

Aldanmamak ve aldatmamak için “Medine Pazarı”nı hatırlamalı ve ondan ders çıkarmalıyız. Efendimiz’in (asm) Medine’ye hicretinden sonra ilk işlerinden biri, Medine Pazarı’nı kurmak olmuştur. Bugünün dünyasında olduğu gibi Medine’de de pazara müşrikler ve Yahudiler hakimdi. Efendimiz (asm) Medine’deki pazarları gezer ve bu pazarların Müslümanların pazar alanı olamayacağı kanaatine varır. Akabinde, ehl-i küfrün ‘aldatmaya dayalı ticarî sistemini ortadan kaldırmak ve insanlığa örnek olacak Müslüman tüccarlar yetiştirmek’ için Medine Pazarı’nı kurar.

Medine Pazarı’nın ana amacı; Müslümanları üretimde, ticarette ve tüketimde kâfirlere benzemekten korumak ve kendi ilkelerini insanlığa vaz’etmektir. Hz. Peygamber (asm), hilenin haram ve ahiret sorumluluğuna sebep olduğunu bildirmiş ve ana ilke olarak “…Bizi aldatan bizden değildir.”  buyurmuştur.

Görüldüğü üzere İslâm, tüketicinin inanç ve sağlık konularında korunması için gerekli bütün tedbirleri almış; haram, sağlıksız (çürük ve bozuk) malı satmayı, nitelikli ürünün niteliksiz ürünlerle karıştırılmasını yasaklamıştır.

Gıda İmtihanımız

Rabbimiz gıdayı bir imtihan vesilesi kılmıştır. İlk insan Hz. Adem’in (as) ilk imtihanı yasak meyveden olmuştur. Hz. Musa’nın (as) kavmine Cennet’ten her gün taze nimetler gönderildiği halde onlar:  “Hayır biz soğan, sarımsak ve mercimek istiyoruz” diye isyan etmiş ve imtihanı kaybetmişlerdi. Hz. İsa’dan (as) havarileri mu’cize olarak gökten indirilen bir sofra istemişlerdi. “Hani havariler de, ‘Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’”  Efendimiz’in (asm) gıdayla ve suyla alâkalı onlarca mu’cizesi mevcuttur. Talut, ordusuyla birlikte hareket ettiğinde ırmakla imtihan edilmiş ve ordudaki askerlerin çoğu imtihanı kaybetmiştir.  “Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki: ‘Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tatmazsa bendendir.’ Küçük bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti…”  

Gıda imtihanımız geçmişte olduğu gibi bugün de son nefesimize kadar sürecek. Hz. Davut’un (as):  “Bir gün gelir yedikleri insanın tuzağı olur” ifadesi GDO ve gıda katkı maddeleri gibi tuzakların farklı isimler, kisveler ve kavramlarla ile maskelenerek insanlık tarihi boyunca devam edeceğine işaret ediyor. Rabbim cümlemizi muhafaza eylesin inşallah! Amin!...

*

EKONOMİ YÖNÜNDEN: GDO

Kapitalizmin hüküm sürdüğü günümüzde yoksulluk hızla artıyor. Buna mukabil bir avuç insan hızla zenginleşmeye devam ediyor. Bu durum, sürdürülebilirliğe her manada menfi tesir ediyor. 

En Zenginler

Bugün dünyanın en zengin iki ailesi olan Rockefeller’ın (20 trilyon dolar) ve Rothschild’in (25 trilyon dolar) yönettikleri servet toplamda 45 trilyon doları geçiyor. 2019 verilerine göre, dünyanın yıllık toplam gayrisafi millî hasılası 87.2 trilyon dolar iken tek başına ABD’nin 21.4, AB’nin 18.7, Çin’in 14.1, Japonya’nın 5.1 ve Türkiye’nin 0.74 trilyon civarında. Bu çarpıcı fotoğraf, sadece iki ailenin servetinin dünyanın yarısından daha fazla olduğunu görmemizi sağlıyor.

Korku İmparatorluğu

Bu tablo servet sahiplerini korkutuyor. Dolayısıyla insanî bir duygu olan “korku”, küresel kapitalizmi en fazla tedirgin eden unsur olarak ön plana çıkıyor. Bu durumdan çıkmak için de “korku pazarlaması” yapmak zorunda kalıyorlar. Amaçları yoksulluğu olabildiğince yaygınlaştırmak. Böyle yaptıkları takdirde “diğer insanların” mevcut düzeni ve alışkanlıkları değiştirmek için bir çaba içine giremeyeceğini umuyorlar. Zira karnı aç olanın en öncelikli düşüncesinin bir dilim ekmek olduğunu çok iyi biliyorlar.

Karayip İncisi: Haiti

Bu projeyi uzun zamandır uyguluyorlar ve bundan ciddî sonuç aldıklarını da belirtmeliyiz. Birkaç örnek vererek konuyu biraz daha iyi anlamaya çalışalım. Küba’dan sonra Karayipler topluluğunun en kalabalık ülkesi Haiti’dir. ABD’nin dikte ettiği tarım politikaları yüzünden, milyonlarca Haitili tarım arazilerini terk ederek şehirlere göç etmek zorunda kalmıştır. Kaotik bir şehirleşme sürecini yaşayan ülke, gıda krizi başta olmak üzere çok sayıda sorun yaşamaktadır. Öyle ki gıda krizi esnasında ülkede isyanlar çıkmıştır. 1981’de nüfusunun yüzde kırk sekizinin yetersiz beslenmeden kırıldığı Haiti’de bu oran günümüzde yüzde altmış ikiye ulaşmıştır. Halkın yüzde elli altısının günde bir dolarla yaşamaya çalıştığı dokuz milyon nüfuslu Haiti’de pirinç milyonlarca insanın temel gıdası. 1980’de ülkedeki pirinç ithalatı on beş bin ton iken, 2000’lerin başında iki yüz yirmi bin tona çıkmıştır. Haiti artık gıda ithalatına bağımlı olarak yaşayan bir ülke. Zira tarım sektörünün büyük bir bölümü yok edilmiş durumda…

Bir Zamanların Tahıl Ambarı: Arjantin

Bir zamanlar Arjantin, dünyanın tahıl ambarıydı. Bugün ise aç çocuklar gecekondu mahallelerinde oynuyorlar ve sokaktan topladıkları ile hayatta kalmaya çalışıyorlar. Halkın yarısından fazlasının açlık sınırının altında bir geliri var. Peki, bu hale nasıl gelindi?

1990’ların başında IMF’nin teklifiyle, Arjantin Başkanı Carlos Menem, Monsanto ve Cargill ile anlaşarak ülkesi için soya ile kalkınma yolunu tercih etmiştir. Bu karar alınırken parlamentonun ya da halkın fikri sorulmamıştır. Bu tercihin ardından Arjantin, ABD’den sonra dünyanın en çok soya üreten ülkesi olmuştur.

Bu yanlış tercih ülkeye felâket getirmiştir. Üç yüz binden fazla çiftçi, köyleri terk etmiş ve beş yüzden fazla şehir çökme noktasına sürüklenmiştir. Tarım arazilerinde soya ekimine yer açabilmek için hayvancılığı terk eden Arjantin günümüzde Uruguay’dan süt ithal etmektedir…

Mazlum Bir Ülke: Somali

Bir başka ülke Somali’dir. Hepimizin aç insanlarıyla ve iç savaşlarıyla haberlerden tanıdığımız bu Müslüman ülke 1970’lerde gıda üretimi açısından kendi kendine yetebilen bir ülkeydi. Şaşırdınız değil mi? Üstelik hayvan üretiminin yüzde seksenini ihraç eden bir ülke olduğunu söylememiz muhtemelen şaşkınlığınızı arttıracaktır. Peki, ne oldu da kendi kendine yeten ve hayvan üretiminin yüzde seksenini ihraç eden bu ülke açlığa, yokluğa mahkûm edildi? 

Her zamanki gibi başrolde ABD var. ABD’nin tarıma ve hayvancılığa art niyetli müdahaleleri, mevcut durumun yaşanmasına sebep olur.  Önce “yeniden yerleşim” projesi ve IMF’nin 1980 müdahalesi Somali’nin tarımını tümüyle yok eder. Dünya Bankası’nın göçebe çobanlara verdiği desteği kesmesi ve yardımları paralı hale getirmesi ile ülke yıkıma uğrar. Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan çobanlar; suyun ticarileştirilmesi, otlakların koruma alanı yapılması gibi dayatmalar yüzünden hayvancılık yapamaz duruma gelir. Geleneksel tarımı yapılan ve kendi kendine yeten mısır ve süperge ged arası yerine buğday ve pirinç ekiminin dayatılması, göçebe yaşama ve köy hayatı yerine şehir hayatının teşvik edilmesi üzerine ülke artık kendine yetemez hale gelir ve dahası ithalatçı konumuna düşer. Elbette bütün gelişmeler ülkede kaosun yaşanmasına ve nihayet 1993’te ABD’nin askerî müdahalesiyle sonuçlanır. Plan başarıyla uygulanmış ve bir ülke daha açlığa, yokluğa mahkûm edilmiştir…

Küresel Örgütler (Haydutlar)

Dikkat edilirse en önemli korkutmanın açlık yani gıda üzerinden yapıldığı görülecektir. Bu korkuyu yayabilmek için ciddî bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulur. Söz konusu güçlerin malî ve siyasî çıkarlarını korumakla görevli IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar tam da bu görevi ifa ederler. 

Altını kalın harflerle çizmek gerekir ki küresel sistem, gücünü; tek başına muhataplarının güçsüzlüğünden değil bölünmüşlüğünden ve dağınıklığından alıyor. Üstad Bediüzzaman’ın: 

“Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslam’dır.” ifadesini GDO mevzuunda da düşünmek ve analiz etmek gerekiyor.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 6781
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    7.1.2022 11:03:57

    Altını kalın harflerle çizmek gerekir ki küresel sistem gücünü, tek başına muhataplarının güçsüzlüğünden değil, bölünmüşlüğü ve dağınıklığından alıyor. Üstad Bediüzzaman’ın, “Bu zamanın en önemli farz vazifesi ittihad-ı islâm’dır” ifadesini GDO mevzusunda da düşünmek ve analiz etmek gerekiyor. Risale-i Nur’daki tüm misallerin cemaate, birlik ve beraberliğe verilmesi tesadüf olmasa gerek.

  • Cenk Çalık

    7.1.2022 11:00:27

    Görüldüğü üzere İslam, tüketicinin inanç ve sağlık konularında korunması için gerekli tüm önlemleri almış; haram, sağlıksız(çürük ve bozuk) malı satmayı, nitelikli ürünün niteliksiz ürünlerle karıştırılmasını yasaklamıştır. Dahası Efendimiz (asm) aldatanların ‘Müslüman olmadığını’ ifade ederek; tüketiciyi kamil bir manada korurken, üretici ve satıcının yapacağı hilenin dinine yani ebedi hayatına mal olacağını ortaya koyar.

  • Cenk Çalık

    7.1.2022 10:57:48

    Çarşı, cami, okul… Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN: “Sezai Karakoç: ‘Kültürsüz ekonomi, ekonomisiz kültür olmaz.’ der. Gerçekten Müslüman toplumlarda, peygamber şehri Medine’nin odak noktasında olduğu gibi üç ana kurum vardır: çarşı, cami ve okul. Suffa, Müslümanların ilk üniversitesidir. Çarşısız cami, camisiz çarşı olmaz. Çarşısız bir caminin gücü ve etkinliği olmaz. Camisiz bir çarşının da değeri, ahlakı, etiği, kuralları, ilkeleri olmaz. O yüzden Müslüman toplumlar üç ayaklı bir masa gibi düşünülebilir. Bir ayağını çarşı oluşturur, bir ayağını cami oluşturur, bir ayağını da okul oluşturur. “Çarşısız cami, camisiz çarşı olmadığı gibi okulsuz her ikisi de olmaz.” diyerek bağımsız gibi görünen kurumların aslında birbiriyle ne kadar ilgili olduğunu ortaya koyar. Her çekildiğimiz alanın menfii emelleri olanlar tarafından doldurulacağını rahatlıkla ifade edebiliriz.

  • Misbah

    2.1.2022 10:05:21

    çok faydalı bir çalışma.bir kaç kitap okumuş kadar bilgilendirici Tebrikler

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı