Üzerinden dört yıl geçmesine rağmen 15 Temmuz Hâdisesi’nin içyüzü hâlâ aydınlanmış değil.
Oysa darbelerle, “darbe girişimleri”yle hesaplaşılması için öncelikle söz konusu “kalkışma senaryoları”nın ve “darbe teşebbüsleri”nin perde arkasının, gerçek aktör ve faktörlerin ortaya çıkarılmasıyla işin içyüzünün aydınlatılması icâb ediyor.
Gerçek şu ki, bu muammada öncelikle vahim istihbarata rağmen Genelkurmay’ın neden yeterince önlem almadığına dair onlarca soru işareti hâlâ cevaplanmış değil. Gerçekten, nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı “darbe teşebbüsü”nü eniştesinden öğreniyor; Başbakan “yakın korumalarından, vatandaştan, eşinden, dostundan” öğrendiğini açıklıyor!
“Darbe girişimi” günü ve gecesinde neden yeterli önlem alınmadığı, niçin MİT’in edindiği bilgileri Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la zamanında paylaşmadığı sorularının cevapları cevapsız kalırken, 15 Temmuz günü bizzat “darbe girişimi”ne muhatap olan Genelkurmay ile MİT’te olup bitenlerin ortaya çıkarılmaması bu konudaki derin istifhamları arttırıyor.
“HÂLÂ KARANLIK VE CEVAP BEKLEYEN SORULAR VAR…”
Öncelikle -11 Ağustos 2017’de- Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na “Darbe haberini verdim” dediği ifâde tutanaklarında yer alan kara pilot binbaşının 15 Temmuz günü öğle saatlerinde MİT’e gidip darbe ihbarıyla ve MİT’in Genelkurmay’a haber vermesiyle tüm kuvvet komutanlıklarına 18.30’da hareket merkezleri aracılığıyla iletilmesine rağmen, Silâhlı Kuvvetlerin komuta kademesinin önemli bir kısmının düğün ve yemeklere dağılmış olarak derdest ve enterne edilmeleri istifhamı duruyor.
Her şey bir yana, daha sonra görülen Genelkurmay Çatı Davasında Kara Havacılık Okulu Komutanı’nın darbeyi ilk ihbar ettiği belirtilen “istihbaratçı binbaşı O. K’nin ihbarıyla ülke genelinde hava araçlarının indirilmesi emrinin verilmesi ve zırhlı araçlar için tedbir alınması darbeyi kabul ettiğini göstermektedir” deyip “sadece bu iki tedbirin alınması ise darbenin engellenmek istenmediğinin göstergesidir” iddiası ve “Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın hiçbir tedbir almadan ayrılmasının hiçbir izahı bulunmamaktadır ve olayların önünün alınmasının değil, açılmasının amaçlandığını göstermektedir” ifadesi dikkat çekici. (gazeteler, 24.1.19)
Bu durumda, 15 Temmuz’dan on beş ay sonra Şamil Tayyar’ın “15 Temmuz gerçek mânâda aydınlanırsa bugün ‘kahraman’ dediklerimizin aslında darbenin içinde olduğunu göreceğiz’ demiştiniz; ne demek bu?” sorusuna “Kafamda soru işâretleri var ve bunlara cevap arıyorum” diye başlayıp, “Genelkurmay Başkanı o gece kararız kaldı, taraf değiştirebilirdi’ şüphesine dair, “Evet, böyle şüphem var. Genelkurmay Başkanı’nın ilk aşamada ya Başbakan’ı ya da Cumhurbaşkanı’nı araması gerekirdi, ama aramadı” cevabı çarpıcı. (Kübra Par, Habertürk, 22.10.17)
Akabinde, “Sabah 8.30 Kadar bir irtibatı yok. Kubilay Selçuk, Mehmet Dişli, Akın Öztürk’ün ifadelerine baktığımızda ‘Eli kolu bağlı değildi ve odasında çay içiyordu’ dediklerini görüyoruz. ‘Televizyon izledik’ diyorlar. Saat 04.00’ten itibaren durumun biraz daha karşıtlığını görüyoruz. 04.00, Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul’a inip halkın karşısına çıktığı saat. İster istemez sorulara cevap bulamayınca, ‘Komuta kademesi 04.00’e kadar bir durumu mu gözetledi?” diye merak ediyor insan…” sözleri 15 Temmuz’a ilişkin soruları çoğaltıyor.
Ve “15 Temmuz gecesi hâlâ karanlık ve cevap bekleyen sorular var. Bu sorulara cevap vermeden 15 Temmuz gecesinin gerçek hikâyesi yazılmaz” ifadesti 15 Temmuz’un arka plânının ortaya çıkarılmadığının ikrarı oluyor. (a.g.g.)
“ÇOK APTALCA” VE “FAZLASIYLA ŞAŞIRTICI”
Bu ikrar Kara Havacılık Okulu Komutanın mahkemede, “Ayrıca Genelkurmay Başkanı’nın VIP şeklinde Akıncı’ya geçişi de emir komuta zinciri içinde olmuştur. Keza Akıncı’dan Çankaya’ya gidişi de VIP şeklinde oldu. İki ihtimal var, ya derdest edilip götürüldü ya da her zamanki gibi elini kolunu sallayarak helikopterin sağına oturdu. Mürettebatın ifadelerinden VIP olarak gittiğini biliyoruz. Değilse serbest bırakıldı ya da kurtuldu/kurtarıldı. Ama mürettebat tutuklu…” ifadesini teyid ediyor.
Bundandır ki “Mesela yüzlerce rütbeli aylarca bir darbe plânı yapıyor, fakat iktidarın bundan haberi olmuyor. Üstelik bu rütbelilerin birçoğu paralel yapı mensubu oldukları gerekçesiyle tâkip altındayken” garabetini sorgulayan Levent Gültekin’in “Diğer taftan darbe teşebbüsünün saati çok ilginç. Gece yarısı herkesin evine çekildiği bir vakit değil, bütün halkın en yoğun şekilde sokaklarda olduğu bir vakit seçiliyor. Öncelikle internet, TV’ler gibi iletişim araçlarını kontrol altına alaları gerekirken iki köprüyü kapatarak darbe yapacaklarını düşünmeleri çok aptalca…” ifadeleri de manidar.
Keza “Darbe ülke yönetimine karşı yapılır. Yöneticilere, siyasi parti liderlerine dokunmayıp halkı hedef seçtiler. Hem sayıları az, hem de daha ilk andan itibaren bir çatışma ortamı meydana getirmeleri ayrıca aptallık. Diğer taraftan darbeciler ele geçirdikleri jetlerle havada dolaşırken, darbenin asıl hedefi Erdoğan’ın saatlerce oradan oraya uçması fazlasıyla şaşırtıcı” değerlendirmesi kayda değer.
Özetle 15 Temmuz’un üzerindeki sis perdesi hâlâ duruyor.