Tahran’da yapılan Astana formatındaki yedinci üçlü zirve sonrası Türkiye, İran ve Rusya tarafından imzalanan on altı maddelik ortak bildiri, Ankara’nın AKP iktidarında inadına sürdürdüğü başarısız “Suriye politikası”nın akıbetsizliğini bir defa daha ifşa etti.
Ve bütün uyarılara rağmen devam ettirilen sınır ötesi askeri harekâtların terörle mücadele ve barış için hiçbir katkısının olmadığını, dahası terörün daha da azıp palazlanmasına sebebiyet verdiğini ortaya çıkardı.
Aslında aylar öncesinden yine “bir gece ansızın gidebiliriz” diye Suriye’ye dördüncü askeri operasyonun sinyalinin verilmesine karşı İran ve Rusya’nın vetosu ile Suriye ve komşu diğer bütün bölge ülkelerince aynı istikamette uyarılar yapılmıştı.
“ASKERİ OPERASYONLAR ÇÖZÜM GETİRMİYOR”
Cumhurbaşkanı ile görüşen İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin “Suriye sınırlarının ihlali terörle mücadeleye yardımcı olmadı” dedi ve dinî lider Ayetullah Hamaney’in “Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak çok önemli. Suriye’nin kuzeyine yapılacak herhangi bir askeri saldırı kesinlikle Türkiye, Suriye ile birlikte tüm bölgeye zarar verecek ve teröristlere fayda sağlayacaktır” görüşünü tekrarladı.
Keza Putin “Suriye krizinin sadece ve sadece siyasi ve diplomatik yöntemlerle çözülebileceği konusunda üç ülke de hemfikir” ifadesinden sonra dışarıdan bir reçete veya model empoze etmeden Suriye’nin geleceğini Suriyelilerin kendisinin belirlemesi gerektiğini vurgulayıp, Fırat’ın doğusuna işaret ederek “Orada bazı Batılı ülkelerin desteğiyle Suriye’nin toprak bütünlüğüne aykırı olarak yasa dışı yabancı asker bulundurma ve tutma çabaları var. Orada bölücülüğü kışkırtma çabaları var. Bize göre, Fırat’ın doğusundaki bölge, Suriye hükümetinin kontrolünde olmalıdır” dedi.
ŞAM’LA İŞBİRİLĞİNDEN BAŞKA ÇÂRE YOK
Ve Tahran zirvesinin sonuç bildirisinde Astana sürecinin, Suriye krizinin barışçı ve sürdürülebilir çözümündeki öncü rolüne dikkat çekilerek, başta gayrimeşru özyönetim teşebbüsleri dahil olmak üzere, terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler oluşturulmasına dair her türlü girişimin reddedildiğinin ve Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğünün yanısıra komşu ülkelerin milli güvenliğini tehdit eden sınır ötesi saldırılar ve sızmalar dahil olmak üzere ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığının belirtilmesi vaziyeti ele veriyor.
Bütün bunlar, askeri operasyonların çare olmadığını, Suriye’de ve bölgede barış ve istikrarın sağlanması için Ankara’nın Şam’la doğrudan işbirliğinin gereğini bir defa daha teyid ediyor,
Gerçekten, “katil” dedikleri Salman’la kucaklaşan, “zâlim, darbeci” dedikleri Sisi ile barışmaya çabalayan Ankara’dakiler neden Esad’la görüşmeyi hâlâ reddeder?