"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Tek adam sistemi” tıkıyor

Cevher İLHAN
09 Nisan 2020, Perşembe 00:06
Koronavirüs bilânçosu artarken, demokraside, temel hak ve hürriyetlerde, adalette ve ekonomide Türkiye’ye kaybettiren “tek şahıs yönetimi”nde salgınla mücadelede sarpa sarıyor. “Sistemle hızlı karar alınıp ve çözüm bulunacak” denildi, lâkin süreç yönetiminde her yönüyle yetersiz kalınıyor.

Sağlık Bakanı bile “alınacak önlemler” hususunda sorulan soruları cevapsız bırakıp Cumhurbaşkanı’na havale ediyor. Başta Bilim Kurulu kararları olmak üzere konunun uzmanlarının uzun tartışma ve araştırmalarla vardıkları tedbirlere dair tedbirler Cumhurbaşkanı’nın onayına sunuluyor, “kalsın” dedikleri uygulanmıyor. İlgili mercilerde yeterince müzâkere edilmeden siyaseten “uygun olmayanlar” geri bırakılıyor. Dahası, Kurulun kararlarına ne kadar uyulup uyulmadığı bilinmiyor. 

Bazı Bilim Kurulu üyelerinin ekran ekran gezip “bilimsel endişeler”den ziyade başta Cumhurbaşkanı’na ve siyasi iktidara övgüler dizmeleri, maske meselesinde olduğu gibi diğer üyelerden farklı açıklamalar yapmaları, istifhamlara sebebiyet veriyor. 

Belli ki Türkiye salgında da “tek şahıs sistemi”nin kıskacında. Telekonferansla yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında Millî Eğitim Bakanı’nın Cumhurbaşkanı’na “Okulların açılması ile ilgili bir emriniz olacak mı?” diye sorması bunun örneklerinden.

Sağlık Bakanı’nın toplantılardan sonra “Kurulumuz karar aldı, az sonra Cumhurbaşkanınca açıklanacak” demek durumunda kalması, “öneriyoruz” ifâdesini kullanması da.

KAPSAMLI BİR “YOL HARİTASI” ÇİZİLEMİYOR!

Bilim Kurulu tarafından çok önceden önerildiği bildirilen başta İstanbul Belediye Başkanı olmak üzere muhalefetin seslendirdiği özellikle büyük şehirlerde sahra hastanelerine haftalar sonra gelinmesi, siyasi sâiklerle geç kalındığının bir diğer göstergesi. Yine Dünya Sağlık Teşkilâtı’nın “pandemi ilânı”na karşı uçak seferlerinin iptalinde, maçların oynanmasında gecikilmesi bunun sonucu. 

Görünen o ki “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”nde bütün kararlar “tek kişi”den bekleniyor. Hemen hemen hiçbir meselede kamu kurumları Saray’ın “onayı” olmadan inisiyatif kullanamıyor. 

Bundandır ki baştan beri salgına karşı kapsamlı, ciddî ve etkili bir “yol haritası” çizilemiyor; “parça parça önlemler”le geç ve noksan kalınıyor. 

Başta “salgınla mücadele”ye dair olmak üzere muhalefetin Meclis’te verdiği bütün hayati ve önemli öneriler tartışılmadan reddediliyor; bir “cumhur ittifakı” mensubunun muhalefete “Ne getirirseniz getirin kabul etmeyeceğiz!” ikrarıyla hâlâ kamplaştırıp kutuplaştıran menfi tahrik siyasetiyle hareket ediliyor. 

Bu arada Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olarak sadece partisine mensup belediye başkanlarıyla “önlemleri” görüşmesi, iktidar partisinin sözcü ve yöneticileriyle “iktidara yakın” sivil toplum kuruluşlarının katıldığı “koronavirüs toplantısı”na muhalefetten tek kişinin çağrılmaması, iktidarı eleştiren meslekî kuruluşların, sendikaların, sivil toplumun dışlanması, “yeni sistem”in ülkeye ve millete pahalıya mal olan vahim vartasını ele veriyor.   

Özetle, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in dışlandığı, yargının yürütme güdümüne girdiği, bütün işlerin “tek kişi”nin onayına bağlandığı, her önlemin “izin”le alındığı “sistem”de karar mekanizmaları tıkanmış. Bu yüzden gerekli tedbirler zamanında alınamıyor; ya da yetersiz kalıyor. 

DEVLETİ TAŞIYAMIYOR…

Ve istişâre ve müzâkerenin olmadığı bu vaziyet, Bediüzzaman’ın geçen asrın başlarında, “efkâr-ı amme” dediği kamuoyunu nazara almayan, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i devre dışı bırakan, “kuvvetin kanunda değil şahısta olduğu ve kanunu kendi keyfine tâbî ettiği ‘rey-i vâhid-i istibdâdın (tek kişilik otoriter rejimin)” akıbetini bir defa su yüzüne çıkarıyor. (Münâzarât, 38-40, 24) 

Yine geçmiş dönemlerde bazı az adamların fikirlerinin devletin idâresine “yarı kâfi olduğu” ifâdesiyle padişah ve etrafındaki birkaç vezir ve danışmanla işlerin bir ölçüde yürütüldüğünü nazara veren Bediüzzaman’ın, “Amma bu zamanda revâbıt-ı içtima (sosyal bağlar) o kadar tekessür etmiş (çoğalmış) ve levâzım-ı taayyüş (geçim için gerekli olanlar) o kadar taaddüt etmiş (sayısı artmış) ve semerât-ı medeniyet (medeniyetin faydaları, nimetleri) o kadar tefennün etmış (ayrı ayrı ilimlere konu olmuş) ki, ancak ve yalnız kalb-i millet hükmünde olan Meclis-i Mebusân ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i şer’î ve seyf (kılıç) ve kuvvet-i medeniyet menzilinde (konumunda) bulunan hürriyet-i efkâr (fikir hürriyeti) o devleti taşıyabilir ve idâre ve terbiye edebilir” tesbitinin haklılığını teyid ediyor. (Eski Said Eserleri, Nutuk, 179)

Kısacası, “eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl” ikazında olduğu gibi birçok istismar ve suiistimale açık “tek şahıs rejimi” devleti taşıyamıyor. Mutlaka millet irâdesinden çıkan “metin bir şahs-ı mânevî” diye tâbir ettiği, meşveret, hak, hürriyet ve hukukun hâkim olduğu, Meclis’e dayanan demokratik sistem”in gereğini bir defa daha ortaya koyuyor. (Sünûhat, 50-51; Münâzarât, 80)

Okunma Sayısı: 3425
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa

    9.4.2020 12:21:09

    Hukuk adalet yargı sistemi daha evvelki dönemlerde iyimiydi sanki. DGM mahkemeleri herkezin malumu. Mehmet kutlular dahi deprem ilahi ikaz dediği için 2 yılı aşkın süre hapis yatmadımı.o kadar vaka varki sayfa yetmez yazmaya. daha adil daha şeffaf olmalımı elbette. İnşallah daha iyi olur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı