“Peygamber Efendimiz (asm) ashabıyla yaptığı bir kabristan ziyaretinde, kabirde yatanlara hitaben şöyle buyurdu: Esselâmünaleyküm! Ey mü’minler diyarının sakinleri, inşallah bir gün biz de size katılacağız dedikten sonra da:
— Kardeşlerimle görüşmeyi çok arzu ediyorum, onları çok özlüyorum, diye iç çekti. Yanında oldukları halde Peygamber Efendimizin (asm) böyle söylemesine bir anlam veremeyen sahabeler şaşkınlıkla, “Ey Allah’ın Resulü, biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sordular.
Efendimiz ise: Hayır, aksine siz benim ashabımsınız, dostlarımsınız. Kardeşlerimse benden sonra gelecekler, beni görmedikleri hâlde bana inanacaklar. Ümmetimden en çok sevdiğim topluluk, benden sonra gelip de ailesini ve malını feda etme pahasına beni görmeyi arzulayanlardır. Onları hepinizden önce Kevser Havuzu’nun başına varıp bekleyeceğim” buyurdu.
Kardeş olmak nedir? Resulün kardeşlerim dediği makam nasıl kutsî bir makamdır? Her kıymetli şeyi elde etmek zor olduğu gibi, kardeşliği anlamak, yaşamak ve muhafaza etmekte, elbette kolay olmayacak. Peygamberimizin (asm) bu asırdaki varisi olan Bediüzzaman da kardeşlik üzerinde hassasiyetle duruyor. Kardeşliği meslek haline getirmenin temellerini tesis etmeye çalışıyor. Her mektubunda, kardeşlerim hitabıyla başlıyor “ben sizin bir ders arkadaşınız, bir kardeşinizim “ diyor.
Kardeşlik bu zamanın en ehemmiyetli bir mesleği denilebilir. Tesisi ve muhafazası çok güç, çok çileli. Sabır, tesanüt, metanet ve sadâkat olmazsa olmaz şartları. Uhuvvet de denilen bu kardeşlik yolu bir Haliliye yolu, bir Hıllet yolu. En yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olma yolu.
Bu yolun da ihlâs denilen dört aşamalı mühim esasları var.
Birinci adım: Yanlız Rabbini razı etmek, sadece O’nun beğendiğini tercih etmek, yalnız O’nun sevdiklerini yapmak. Yap dediğini yapıp, yapma dediğini yapmama yolunu seçmek.
İkinci adım: Tenkit yok, gıpta damarını tahrik yasak, hepimiz bir vücudun parçalarıyız. Beğenmediğim kaşımı, gözümü çıkarıp atabiliyor muyum? Gözümün biri kör ise, diğer gözümü kullanacağım, elimin biri sakatsa öbür elimi çalıştıracağım. Yapamayanın üzerinde fazilet füruşluk taslamayacağım. Yapabilen yapamayanı saracak, paylaşacak. Gözüm yoksa, gözü olan kardeşimin gözü de benim gibidir diyebilmeliyim. Onun eli, benim elimdir deyip sevinebilmeliyim. “Bu sırrın sırrı şudur ki hakikî ve samimî bir ittifakta her bir fert sair kardeşlerin gözü ile de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir” cümlesi bunu çok güzel ifade ediyor.
Üçüncü adım: Bir başarı bir kuvvet, bir güç elde edildiyse, sırrı ihlâs, samimiyet ve haktan geldi. Benden, senden, ondan değil. İhlâslı halde, kişilere ne aşırı hayranlık ve ne de fazla minnet etmek var.
Dördüncü adım: Yapılan hizmeti, başarı ve güzelliği takdir etmek. ”Aferin, maşallah, tebrik ederim“ demek var. İşte bu prensipler doğrultusunda kardeşliğin sırrını başarmalıyız. “Tefani” denilen “Fenafil ihvan’’ Makamı’nın sırrını yaşayabildiğimiz zaman, O Resulün (asm) Kevser havuzunun başında beklediği kardeşleri olmaya lâyık olabiliriz.
Duâmız o kardeşler olabilmek inşallah. Selâm ve muhabbetlerimle.