Dünyamız bir ateşküre olarak hamur halinde yaratılmıştır. Sonra güneşin etrafında hassas hesaplarla bugünkü yörüngesine yerleştirilmiştir.
Güneşin çekim alanı içindeki milyarlarca yörüngeden sadece biri olan bu yörünge dışında başka hiçbir yörüngede bugünkü tarzda bir hayat imkânı yok. Yani milyarlarca yörüngeden hayat imkânları en iyi olan bir yörüngeye “Adl” isminin tecellisiyle ve hikmetle yerleştirilmiştir. Sonra soğutulmuş kabuk bağlamış taş küre yaratılmıştır. Yani yeryüzünün tamamı karalarla kaplı ve bütün bir blok halindedir. Dünya mayi ateş olarak yaratıldığında bütün elementler eriyip tek madde halinde iken Allah insanın ihtiyacına göre elementleri belli nisbetlerde yaratmıştır. Bunlar arasında bazılarına birbiri ile birleşme vasfını koymuştur. Bunlar birbirine yaklaşıp birleştiğinde yeni bir özellik kazanırlar. Farklı elementlerin birbiri ile kimyevî bileşik haline gelmelerini Üstad Bediüzzaman "aşk-ı kimyevî" diye ifade etmiştir.
Hidrojen ve oksijen en çok yaratılan iki elementtir. Bunlar arasında müthiş bir “aşk-ı kimyevî” vardır. Yüksek sıcaklıklarda bu iki element birleşerek su zerreciklerini oluşturmuşlardır. Sonra blok halindeki taşküreyi Allah fay hatları ile parçalamıştır. Blok halinde çökme ve yükselmeler olmuştur. Bu esnada dünyanın karnındaki enerji ile beraber ateş kıvılcımları gibi su yeryüzüne çıkarak yükseklerde depolanmıştır. Yeryüzünde çukurluklar ve yüksek alanlar oluşmuştur. Genelde çukur alanlar, ortadaki yüksek alanların etrafını saracak şekilde oluşmuştur.
Sonra karbon yüklü bir atmosfer yaratılmış dünyanın dışını belli yüksekliğe kadar çepeçevre sarmıştır. Emr- i İlâhî ile yükseklerde ateş kıvılcımları gibi depolanan su zerrecikleri soğutulup yoğunlaştırılmış ve ilk yağmurlar yağmaya başlamıştır. Bu sağanak halindeki, halk tabiri ile bardaktan boşanırcasına yağan yağmurların 50.000 sene aralıksız devam ettiği ilmen düşünülmektedir. Böylece çukurlaştırılan alanlarda yağmur suları depolanarak bugünkü okyanuslar oluşmuştur. Etrafı sularla kaplı tek bir kıta Gondvana yaratılmıştır. Karalar üzerine düşen yağmur taneleri satıhtan akışla toplanıp karaların kırık hatlarıyla oluşan çukurlara yerleşerek akarsular meydana gelmiştir. Bu sular da eğim istikametinde akarak denizler ve okyanuslara ulaşmışlardır.
Yüzeyden akan sel sularının zamanla kayaları parçalayıp ince ve kaba materyaller şeklinde sürükleyerek denize boşaltmışlardır. Suda yüzer haldeki bu materyaller aşağıdan yukarıya kabadan inceye doğru tabana serilmişlerdir. Bu esnada 300.000 'den fazla nebatatın tohumları yeryüzüne serpiştirilmiştir. İlk canlı türü bitkiler tek kıtayı kaplamış. Karbon yoğunluğu olan atmosferden hikmet-i İlâhî ile beslenen dev bitkiler yeryüzünü kaplamıştır. 80 cm'lik eğrelti otunun o dönemde 80 metreye ulaştığı düşünülmektedir.
Yanıcı hidrojenle yakıcı oksijen birleştiğinde ateşi söndüren su yaratılmaktadır. Canlı, cansız bütün mahlukatın ℅ 71' i sudur. Yeryüzünün de ℅71'i denizlerle kaplıdır.
Eyy Coğrafyacı efendi!
Arzın ℅ 71'ni sularla doldurup, balıklarla şenlendirip, buhar kazanı hükmünde olan okyanuslardan bulutlara yükleyip ihtiyaç olan yerlerin imdadına yağmur olarak yetiştiren hangi tesadüf olabilir? Haydi sen söyle!