"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tanıştırayım; Kâbe

Emine Sultan Çakır
17 Mayıs 2025, Cumartesi
Bizim minik kızı uyutmak için geçtiğim odanın kitaplığına “Acaba uyuturken bir taraftan ne okuyabilirim?” diye göz gezdirirken M. Âsım Köksal’ın “Hz. Muhammed (asm) ve İslâmiyet” adlı kitabı ilişti nazarıma.

Yıllar önce babamın yatmadan önce düzenli olarak okuduğu, okurken zaman zaman hayretini ifade ettiği bu kitabı daha önce pek de incelememiştim. Okumaya en baştan, içindekiler kısmında merakımı cezbeden başlıkların yerlerini açarak başladım.

Bilhassa Kâbe’nin Cahiliye Devri’nde yıkılıp yeniden inşa edilmesi hadisesini anlatan başlıklardan;

“Kâbe’nin üzerinde güneşlenen korkunç yılan ve âkıbeti, Kâbe yıkılırken bulunan taşlar ve üzerindeki yazılar, Kâbe’nin kuyusunda bulunan madeni levhalardaki yazılar” gibi başlıklar çok ilgimi çekmişti.

Kâbe, Cahiliye Devri’nde yeniden inşa edilmeden önce çamursuz olarak, üst üste dizilen taşlardan oluşuyormuş. Geçirdiği bir yangın sonrası ve büyük bir selin içerisine girerek duvarları büsbütün çatlatmasıyla neredeyse yıkılacak hale gelen Kâbe’yi yeniden inşa etmek isteyen Kureyşliler; Kâbe’yi yapmak üzere yıkarlarken, üzerleri Süryanice yazılı bazı taşlar bulmuşlar.

Yemen’den gelen bir Yahudî âlimine okuttukları bu taşlarda sizce neler yazıyordur? Beytullah’ın temelleri, taşları arasında yer almaya lâyık o sözler nelerdir? İşte; “Ben, Bekke’nin1 (Mekke) Sahibi olan Allah’ım!

Onu, göklerle yeri yarattığım, Güneş’e ve Ay’a şekil verdiğim gün yarattım! Onu, masum yedi melek ile de, kuşattım. Mekke’nin iki dağı ortadan kalkmadıkça, o da ortadan kalkmayacaktır! Bekke (Mekke) ahalisine, su ve süt bereketli kılınmıştır.”2

Yine bu yıkım aşamasında Makam-ı İbrahim’de, üç yüzü olan ve her yüzünde yazı bulunan bir taş bulunur:

“Taşın ikinci yüzündeki yazıda: ‘Ben, Bekke’nin (Mekke) Sahibi olan Allah’ım! Rahm’i yarattım. O, Benim ismimden ayrılmıştır. Kim onu birleştirirse, ben de onu birleştiririm! Kim onu koparırsa, ben de onu koparırım!’

Düşünsenize; yazılabilecek, söylenebilecek onca şey varken sıla-i rahmin ehemmiyetine vurgu yapılmış. Kim sıla-i rahimi keser, onu koparırsa Cenab-ı Hakk da onu koparacakmış…

Üstad’ın saydığı yedi büyük günah3 içerisinde de kat’-ı sıla-i rahim vardı hatırlarsanız.

Taşın, üçüncü yüzündeki yazıda da: ‘Ben Bekke’nin (Mekke) Sahibi olan Allah’ım! Hayrı ve şerri yarattım. İki eli hayırda olana ne mutlu!

Vay iki eli şerde olan kimseye!’ deniliyordu.”4

Bu kitaptaki başlıkları inceledikten sonra İslâm Ansiklopedisi Kâbe maddesini de okudum.

Kâbe altın oluğunun hemen önündeki hilal şeklindeki yapının (Hicr-i İsmail/Hatîm), altından yapılma altıgen camekânlı yapının (Makam-ı İbrahim) ne olduğunu; Kâbe’nin şâzervân, mültezem, müstecâr ve mi’cen gibi kısımları olduğunu böylece öğrendim. Yani çok garip, daha önce duyduğum halde niçin Hicr-i İsmail’in, Makam-ı İbrahim’in ne olduğunu hiç öğrenmemişim?

Halbuki günde beş defa yöneldiğim kıble o, bilmem gerekmez miydi? Bazı şeyleri geç öğrendiğime kızıyorum...

Esasında dikdörtgen bir yapı olan Kâbe, Cahiliye Devri’ndeki yeniden inşası sırasında toplanan paranın yetersiz gelmesi üzerine küçültülmüş. İşte aslında Kâbe’nin bir parçası olduğu halde, Kâbe’nin dışında kalan bu alanı belirtmek için Mekkeliler yarım daire şeklindeki bir yeri göğüs hizasına gelen bir duvarla (hatîm) çevirip Kâbe’den olduğu anlaşılsın diye taşla döşemişler.5 Yani Kâbe’den, yarım daire şeklindeki duvara kadar bölgenin adı hicr; hicrin sınırını gösteren duvarın adı hatîm diyebiliriz.

Makām-ı İbrâhim ise Hz. İbrâhim’in Kâbe’nin inşası sırasında üzerine çıktığı ve insanları hacca davet ettiği taşın adı. Üzerinde Hz. İbrahim’e ait olduğu kabul edilen iki ayak izi de varmış.

Şâzervân kelimesi her ne kadar şadırvanın farklı dildeki bir telaffuzuymuş gibi gelse de alakası yok. Kâbe ile zemin arasında yer alan 45° meyilli, üzeri mermerle kaplı kısmın adıymış bu. Üzerinde de Kâbe örtüsünü tutturmak için bakır halkalar yer alıyor.

Mültezem6 ise Hacerü’l-Esved ile Kâbe kapısı arasında, yaklaşık iki metrelik, dua etmenin makbul olduğu o küçük yerin adıymış. Bunun tam paralelinde, Abdullah b. Zübeyr’in açtırdığı daha sonra kapatılan Kâbe’nin ikinci kapısı ve Rüknülyemânî arasında kalan yere de müstecâr7 deniliyormuş.

Son olarak mi’cen; eskiden Kâbe kapısı ile Rüknülırâkī arasında bulunan çukurun adıymış. “Mi‘cen’in ehemmiyetiyle ilgili çok sayıdaki rivayetin en önemlisi, beş vakit namaz farz kılındığında Cebrail’in Hz. Peygamber’e namazı burada kıldırmış olduğunu bildiren nakildir” diyor İslâm Ansiklopedisi.

Sizi bilmem, ben Kâbe ile tanıştığıma memnun oldum…

(Genç Yorum dergisi, Mayıs 2025 sayısından alınmıştır.)

Dipnotlar:

1. Araplar’ın telaffuz yakınlığı sebebiyle mim harfini “be”ye dönüştürerek kullandıkları, Mekke’nin diğer ismi. (İslam Ansiklopedisi, Mekke maddesinden iktibas)

2. Hz. Muhammed (asm) ve İslamiyet, Cilt 1-2, s. 115.

3. Barla Lahikası, 259. Mektup

4. Hz. Muhammed (asm) ve İslâmiyet Cilt 1-2, s. 116.

5. İslâm Ansiklopedisi, Hicr

6. “Sıkı sıkıya yapışılan yer” manasında.

7. “Günahların bağışlanması için sığınılan yer” manasında. Ecirnâ dualarındaki gibi hani…

Okunma Sayısı: 419
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı