"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Cehalet”i hafife alan kaybeder

Faruk ÇAKIR
19 Ocak 2024, Cuma
Savaşmak için ‘hayali’ düşman arayanların en yakınımızdaki ‘büyük düşman’ı görmemesi büyük bir çelişki değil mi?

Hemen herkesin bildiği, hocaların da çok tekrar ettiği bir ‘bilgi’ye göre Peygamberimiz Hz. Muhammed, bir savaş dönüşünde, “Küçük cihaddan (savaş) büyük cihada (nefisle mücâhede) döndük” buyurmuştur. Gerçi bu hadisi şerifi zayıf bulan alimler de olmuş. Fakat bunu destekler mahiyette “Mücahid nefsiyle cihad edendir” (Tirmizî, “Feżâʾilü’l-cihâd”, 2) meâlinde başka bir hadis de vardır. Bazı alimler bu hadise dayanarak kulun nefsiyle olan cihadının dış düşmanlara karşı gerçekleştirilen cihada nisbetle asıl olduğunu belirtir. (Bkz.: islamansiklopedisi.org.tr/cihad) 

Yine hatırlanacağı üzere Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de “Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz” demiştir. (Tarihçe-i Hayat, s. 56)

“Cehalet”in üç büyük düşman arasında en önde sayılması her halde tasadüf değildir. Peki, milletleri geri bırakan ve belki de yıkan bu ‘cehalet düşmanı’na karşı nasıl mücadele edilebilir? Bunun yolu eğitim ve ‘kitap dostu’ olmaktan geçmez mi? Ülkemiz eğitim ve kitap dostu olma sıralamasında çok gerilerde değil mi? Bu hal ve gidişle bu büyük düşmanı nasıl mağlup edeceğiz? Ayrıca, cehalete karşı ‘cihat’ etmek gerekirken ‘cahile ve cahilliğe övgü’ler dizilmesi karşısında ne yapılabilir? Mücadele edilmesi gereken nefis de bir bakına ‘cahil nefis’ değil mi?

Geçen gün şahit olduğum bazı konuşmalar ‘cehalet’in iyice katmerleştiğini ve Türkiye’yi idare edenlerin de bu ‘cehaleti’ bilerek beklediğini akla getirdi. Tabii ki cehaleti ‘okul okumamış’ şeklinde anlamak insanı yanıltır. Cehalet, hakikate kapalı olmaktan ibarettir. Aynı zamanda bile bile yanlışta ısrar etmek de cehaletin cilalanmış hali olsa gerek.

Beraber yolculuk ettiğimiz bir ‘emekli’ abimiz, otobüsün mola verdiği tesisteki büfeden yarım litrelik bir su almış ve şöyle dert yanıyordu: “Suyun fiyatını sordum. 10 TL dedi. Bu suda petrol mü var ki bu kadar pahalı. Bizim milletimizin gözü doymuyor!”

Bir sohbet ortamında yolsuzluk ve usulsüzlüklerden bahsedilince bir başka ‘emekli’ şöyle itiraz etti: “Bırakın yesinler. Sanki yemeseler parayı bize mi verecekler, maaşlarımıza mı zam yapılacak. Ne de olsa bize bir faydası yok. Yesinler...”

Bir başka yerde, bir başka ‘emekli’ de, devlete ait bazı fabrikaların satılmasının eleştirilmesi üzere, “Ne var bunda. Onlarca fabrika bir tane gemi etmez. Sattı diye paraları yemediler ya. Bir gemi onların hepsini karşılar” de şeklinde konuştu.

Belki çok basit misaller oldu, ama milyonlarca kişi böyle düşünüyor maalesef. Bir şişe suyun çok pahalı olmasına itiraz ediyor, ama o suyun içine doldurulduğu plastiğin ve nakliyesinin petrol zammıyla ilgili olduğunu aklına getirmiyor. Çünkü ona bilinen TV kanalları ile bütün sıkıntıların kaynağının petrol üreticisi olmamamız olduğu anlatılmış...

Hele hele, “Yemeseler bize mi verecekler. Yesinler” demek ne ile izah edilebilir? Peki, bir geminin onlarca fabrikadan daha pahalı olduğunu düşünenlere ne demeli?

Cehalet büyük bir derttir ve bunu mağlup etmek de kolay değil. Allah hepimizi cehaletten korusun inşallah.

Okunma Sayısı: 1164
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı