Duyunca inanamayacağınız bir bilgi paylaşarak başlayalım: Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş, ders kitaplarında 32 bin 390 hata [yazı ile: otuz iki bin] tesbit edildiğini ve bu hataların giderilmeye ağırlık verildiğini söylemiş.
Açıklamanın devamında da şu bilgiler var: “(...) Durmuş, bu öğretim yılının başında yapılan incelemede 32 bin 390 hatayla gündeme gelen ders kitaplarının ‘gevezelikle dolu’ olduğunu belirterek, tuğla kalınlığındaki kitapların sayfalarının yarı yarıya azaltılacağını söyledi. Durmuş, ‘300 sayfalık, 500 sayfalık ders kitabı yazıyoruz. Ders kitaplarının bu kadar hacimli olması mantıksız. Sadeleştirmemiz lâzım. Ders kitaplarının sayfalarını yarı yarıya indireceğiz, tasarımı değiştireceğiz. Öğrencileri yeni (...) metin, görsel ve bilgilerle buluşturacağız.” (Aktaran: Fatmanur Boylu, Habertürk g., 25 Nisan 2018)
“Mükemmel kitaba ulaşma hedefimiz var” diyen MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş, yeni kitapların taslaklarını 1 ay içinde bitireceklerini ve müjdeyi vereceklerini, farklı tasarım, metin ve görsellerle zenginleştirilmiş ders kitapları hazırlanması konusunda Ar-Ge yaptıklarını da hatırlatmış.
Yeni ders kitaplarının hazırlanmasında ‘akademik camiadan’ isimler de yer alacakmış. Bu durum izah edilmiş: “Lisedeki öğretmenler akademisyenler gibi detaylı bilgiye sahip değil, akademisyenler de bu bilgileri öğrenci düzeyine indirme konusunda problem yaşıyor. Biz ikisi arasında regülatör görevi göreceğiz. Uzman kurum ve kişilerle daha iyi ders kitapları hazırlayacağız. Gelecek yıllarda kılavuz görevi görecek.”
Gerek ders kitaplarında ve gerekse hazırlanan başka kitaplarda ‘yanlış bilgi’ olmasını her halde kimse savunamaz. İşin doğrusu yanlış bir anlatım yoksa ders kitaplarında var olduğu ifade edilen “32 bin yanlış”ı nasıl anlamak lâzım? Sanki her sayfada ‘iki yanlış’ var gibi anlaşılmaz mı? Gerekli kontrollerden geçtiği halde ders kitaplarında bu kadar fazla yanlış bilgi olması ne ile açıklanabilir?
Ders kitaplarının hazırlanmasında ‘uzmanlardan, akademisyenlerden’ istifade edilmesi yolu da elbette isabetlidir. Ancak hemen şu soru akla gelmez mi: Şimdiye kadar hazırlanan kitaplar için bu çalışmalar yapılmıyor muydu? Ehil olana, uzmana, akademisyene bu işler için de müracaat edilmeyecekse başka ne zaman edilecek?
Kusura bakılmasın, ama ders kitapları konusunda bahsedilen bazı değişikliklerin sadra şifa, yaraya merhem olacağını tahmin etmiyoruz. Kitaplarda yer alacak bir şiir için, ‘filanca resmi orada kullanacağız’ ya da ‘filan yazarın akrabalarından şu konuda destek alacağız’ türlü beyanlar işi içinden çıkılmaz hale getirebilir. ‘Merkez’in neredeyse satırlara kadar müdahale etmesini akla getiren bu proje acaba arzu edilen faydayı sağlar mı?
Kanaatimizce ders kitapları hazırlandıktan sonra basılmadan önce kamuoyunun tenkidine, bilgisine, ince- lemesine açıklanması en iyi yoldur. Bu yapılabilirse hem varsa teknik hatalar görülür hem de daha iyi olması için gelen teklifler dikkate alınır. Elbette her itiraz, her teklif aynen kabul edilecek değil. Fakat her tenkitten istifade etmek de mümkündür.
2018 yılında dahi bunu, meseleleri konuşuyor olmak eğitim sisteminde yapılacak daha çok iş olduğunu da gösteriyor. Hatasız ya da en az hatalı kitapları dahi hazırlayamadığımıza göre övünmeye hakkımız olabilir mi?