Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e umulandan daha fazla destek vermesi bu ülke idarecilerinin iyice kontrolden çıkmalarına sebep oldu. İsrailli yöneticiler hemen her gün ‘ateşe benzin dökme’ anlamına gelecek adımlar atmaya başladılar.
İsrail, neredeyse kurulduğu günden beri hak, hukuk ve adalet tanımaz işler yapıyordu. Ancak belki de bu günlerdeki kadar pervasız değildi. Aynı şekilde ABD’li eski başkanlar da İsrail’e destek oluyorlardı, ama her halde bu desteği Trump gibi açıktan, dünyaya rağmen ve belki de ‘inadına’ yapan olmamıştı. Trump öyle adımlar atıyor ki, her halde İsrailli idareciler de buna şaşıyor.
Tehlikeli adımlardan biri ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması kararıydı. Hür dünya bu karara itiraz etti, ama ABD dinlemedi. Bu yetmezmiş gibi şimdi de “Yüzyılın Anlaşması”nı hayata geçirmek istiyor. ABD’nin bu emsalsiz desteği İsrailli yöneticiler ve siyasetçileri o derece cesaretlendirmiş ki, ardı ardına Filistin’i yok sayan açıklama yapma yarışına girmişler. Meselâ, İsrail Kamu Güvenliği Bakanı, Yahudilerin de ibadet etmesi için Mescid-i Aksa’daki statükonun değiştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Bu haksız talebe göre Mescid-i Aksa ‘bölünecek’ ve Yahudilere de burada ibadet etme hakkı tanınacak. Eşyanın tabiatına bu kadar aykırı talep ve çağrı olabilir mi? Bu çağrının ateşe benzin dökmekten bir farkı var mı? Nitekim bu çağrılardan cesaret alan çok sayıda fanatik, hem de Kurban Bayramı namazı vaktinde adeta Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemişti.
Bütün bu gelişmeler Filistin’de ve dolayısıyla Ortadoğu’daki tansiyonun yükselmesine yol açıyor. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), İsrailli bakanların, Mescid-i Aksa’daki statükonun değiştirilmesine yönelik açıklamalarını, “bölgeyi dinî savaşa sürükleme girişimi” olarak isimlendirmiş. FKÖ İcra Kurulu yaptığı açıklamada, “İsrail hükümetinin bakanlarının, Mescid-i Aksa’daki statükonun değiştirilmesi, sömürgecilerin Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemelerine ve orada ayin yapmalarına resmî olarak izin verilmesi çağrısı, bölgeyi dinî savaşa sürükleme girişimidir ve Mescid-i Aksa’nın zamansal ve mekânsal bölünmesi propagandasıdır” ifadelerine yer verilmiş. (AA, 15 Ağustos 2019)
Oysa yıllardan beri Mescid-i Aksa’da sadece Müslümanların ibadet etmelerine izin veriliyor. Tel Aviv rejimi bir yandan Harem-i Şerif’teki statükoya saygı duyduğunu ilân edip, öte yandan da devam eden mevcut durumu değiştirmek için girişimler yapmanın peşinde.
Uzmanların ifadesine göre Mescid-i Aksa ve Kudüs’teki vakıflar, İsrail ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994’te imzalanan barış antlaşmasına göre, Ürdün Vakıflar, İslâmî İşler ve Mukaddesat Bakanlığı’na bağlı “Kudüs İslâmî Vakıflar İdaresi”nin himayesinde bulunuyor. Daha önce ‘izin’ dahilinde Mescid-i Aksa’yı ziyaret eden Yahudiler, 2003’ten bu yana İsrail’in tek taraflı kararı çerçevesinde, polis eşliğinde ‘keyfi’ olarak Müslümanların kutsal mabedine giriyor.
Filistin Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı da yazılı bir açıklama yaparak uluslar arası topluma, İsrail’in bölgeyi “dinî savaşa götürecek” gerginliklerine müdahale etme çağrısında bulunmuş. Benzer bir açıklama da Hamas’dan gelmiş. Hamas, Mescid-i Aksa’ya yapılacak herhangi bir saldırının, bütün bölgelerde durumun tamamen kontrolden çıkması için yeterli olacağına dikkat çekmiş.
Bütün bu gelişmeler Filistin’deki yaranın İsrail tarafından deşilmek istendiğini gösteriyor. Hür dünya İsrail’in zulmüne dur demek durumunda. ABD’li yöneticiler de İsrail’e haksız desteklerin dünya barışına hizmet etmeyeceği yönünde ikna edilmeli. Zaten diplomasi bunun için gerekli değil mi?