Bugün değilse yarın, ama mutlaka bir gün herkes; ‘hak, hukuk ve adalet tam tecelli etsin’ diyecek. Çünkü bunların olmadığı yerde ‘ot’ dahi bitmez. Bunların hüküm sürdüğü yerde ise he iş, hem aş, hem de huzur ve zenginlik olur.
Ekonomik sıkıntılar daha çok konuşuluyor olsa da esas sıkıntının adaletsizlik olduğu gün gibi ortada. Türkiye’yi idare edenler de bunun farkında. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, geçen günlerde bir grup gazeteci ve akademisyenle toplantı yapıp bu meseleleri tartışmış. Haber Türk’ten Nagehan Alçı “Adalet Bakanı ile 5 saat” başlıklı yazısı ile toplantıyı özetlerken şöyle demiş: “Türkiye’nin en yakıcı, en derin ve tartışmasız en mühim sorunu adalet ve yargı düzeni problemi. Ya da diğer deyimle hukuk ya da hukuksuzluk meselesi…” (haberturk.com, 24.02.2020)
Aynı toplantıya katılan eski milletvekili Ufuk Uras ise, neler konuşulduğunu Elif Çakır’a şöyle anlatmış: “Yargı sorunları üzerine konuştuk. Yargının sorunlarını çözümüne yönelik somut adımlar atılacaksa muhalefetle bir mutabakat sağlanması gerektiğini söyledim. Hakim teminatı ve hukuki rasyonalitenin kaybedilmemesi gerektiğini, (...) söyledim. AİHM kararlarının uygulanmasının tartışma konusu olamayacağını ifade ettim. (...) Biz de önümüzdeki süreçte bu yol ayrımında Avrasya hukukundan, Başbuğ hukukundan değil, evrensel hukuk ilkelerinden yana tutum almalıyız dedim.” (Karar g., 26 Şubat 2020)
Eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu da Bolu’da yaptığı bir konuşmada benzer tespitlerde bulunup şöyle demiş: “Yolsuzluğa karşı iktidara gelenlerin, bugünkü yolsuzluklar karşısında sessiz kalması nasıl kabul edilebilir. Bu insanların Kızılay konusunda olduğu gibi sessiz kalması nasıl kabul edilebilir. Akraba kayırmacılığının bu kadar yayıldığı bir dönem olmadı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde işini kaybedenler 1 milyon 200 bin. Hani Cumhurbaşkanlığına geçtikten sonra ekonomi uçacaktı? Çünkü ekonomiyi yönetenlerin derdi bir sonraki dönemde kimin Türkiye’yi yöneteceği konusunda PR yapmak. Enflasyon tahmini ve hedefi arasındaki farkı dahi bilmiyorlar. Devlette bazı kimseler beş yerden maaş alıyorlar. Bu siyasi ve ekonomik yolsuzluktur. (...) Kimsenin adalete talimat verir gibi konuşmaması lazım. (...) Hukuk bir takas meselesi değildir. Bir insanı serbest bıraktıktan sonra gözaltına alırsanız bu ilkesizliktir. (...) Temel hak ve özgürlük konusunda tam bir ilkesizlik var. (...) Öyle günlerden geçiyoruz insanlar düşündüklerini saklıyorlar.” (karar.com, 25.02.2020)
Elbette doğru tespitlerin vaktinde ve zamanında yapılması tercih edilir. Keşke bu açıklamalar ya ve tabii ki buna uygun icraatlar yapılabilseydi.
Ufuk Uras’ın dile getirdiği “muhalefeti dinleme, dikkate alma” meselesi de önemdir. “Her şey benim dediğim gibi olacak” tavrı, kim yaparsa yapsın yanlıştır. Türkiye’nin sıkıntıları çok daha geniş kitlelerin taleplerinin dikkate alınması ile çözülebilir. 80 milyonun huzura kavuşması da buna bağlıdır.
“İnsanların düşündüklerini hür bir şekilde ifade edememesi” en büyük dertlerimizden biridir. Düşünenler, bunları ifade edemeyince işler düzelmiş mi oluyor? Tam aksine, problemler ‘halının altına’ süpürülmüş oluyor ve bu da küçük yaranın kangren olmasına yol açıyor.
Hak, hukuk ve adalet herkese ve hepimize lazım; unutmayalım.