Bu haberlerin biri Avrupa’da ‘İslâma en kapalı ülke’ olarak bilinen Fransa’dan. Diğeri ise Avrupa Birliği’nin en etkili ve sürükleyici ülkesi olarak kabul eden Almanya’dan geldi.

Önce ‘İslâma en kapalı ülke’ olarak bilinen Fransa’dan gelen habere bakalım: Fransa’da Yargıtay, bir hazır giyim firmasının satış danışmanı olan çalışanını, görünüşü müşterilerin beklentisini karşılamadığı gerekçesiyle işten çıkarmasını ‘ayrımcılık’ olarak nitelendirmiş. Fransa İslamofobi ile Mücadele Kolektifince (CCIF) yapılan açıklamaya göre, Yargıtay kadınların iş yerinde başörtüsü takma hakkını teyit etmiş. 

Haberde şu bilgiler de var: “Camaicu adlı hazır giyim firması, doğum izni sonrası başörtü takmaya karar veren çalışanı Nadia’yı, görünüşü müşterilerinin beklentilerini karşılamadığı gerekçesiyle sadece depodaki işlere vererek müşterilerle temas etmekten uzaklaştırmaya çalıştı, son olarak da işten çıkardı. Yargıtay, 14 Nisan tarihli kararında, mahkemeye başvuran Nadia adlı kadını haklı bularak, “İş yeri, çalışanlarından müşterilerin özel isteklerini yerine getirmek gibi öznel taleplerde bulunamaz” hükmüne vardı. Temyiz Mahkemesi, 2019’da Camaicu’nun Nadia’ya 10 bin avro ödemesine hükmetmişti. (aa, 16 Nisan 2021)

Almanya’dan gelen haberde ise Wuppertal şehrinde Cuma ezanının hoparlörle minareden okunmaya başlandığı duyuruluyor. Haber özetle şöyle: “Almanya’nın Wuppertal şehrindeki Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği (DİTİB) Merkez Camii’nde, Ramazan ayı dolayısıyla Cuma ezanı hoparlörle minareden okunmaya başlandı. Caminin din görevlisi Mustafa Akkaya tarafından bu yıl Ramazan ayında ilk kez okunan ezanı Müslümanların yanı sıra çevre sakini Almanlar da ilgiyle dinledi. DİTİB Wuppertal Cami Derneği Başkanı Ersin Özcan, yaptığı açıklamada, bölgede yaşayan Müslüman derneklerinin ortak girişimiyle şehir yönetiminden izin aldıklarını ve Ramazan ayı boyunca Cuma günleri camilerinde ezan okunacağını söyledi.” (aa, 16 Nisan 2021)

Bu ve bunun gibi müsbet gelişmelerin artarak çoğalmasını temenni ederken, ‘iyi’ ve ‘kötü’yü ayırmadan toptancılık yaparak insanların aklını çelmeye çalışanlara ne demeli? “Avrupa ikidir”i gösteren bu örnekler önümüzdeyken hadiselere başka pencerelerden bakmak hakkaniyet ölçüsüne yakışır mı? Almanya’daki Wuppertal örneğinde olduğu gibi ‘başka dine mensup yabancılar’ ikna edilerek onların da İslâma dost olması temin edilemez mi?

Fransa’da yaşanan hadise de dikkat çekici. Bir defa zorlukları göze alarak başörtüsü takmaya karar veren bir hanım var. ‘Doğum izni sonrası başörtü takmaya karar veren çalışanı Nadia’yı tebrik etmek lâzım. “Başörtüsü takanlar bunu başkalarının zorlamasıyla yapıyor” gibi bir iddianın ne kadar temelsiz olduğunu bu hadise göstermez mi? İcabında işinden olmayı göze alarak ve kendi arzusuyla başörtüsünü tercih etmek nasıl ‘başkasının zoruyla’ ithamına maruz kalabilir?

Ve tabiî ki bu hadiseyi ve bu kararı gördükten sonra ‘adaletle hükmetme’nin ne kadar önemli olduğunu bir defa daha anlamış oluyoruz. Duâ edelim de adalet güneşi ülkemizde de doğsun inşallah...