Osmanlı Devleti’nin manevî kurucularından Şeyh Edebali’ye atfedilen çok güzel bir söz vardır. İslâm âlimi olan merhum Edebali, aynı zamanda Osman Gazi’nin kayınbabası ve hocasıdır. Şeyh Edebali, ‘damadı’ Osman Gazi’ye nasihat ederken ilk olarak “İnsanı yücelt ki, devlet yücelsin” demiş ve bu söz altın harflerle tarihe mal olmuştur.
Tarih boyunca benzer tesbitleri yapan çok sayıda âlim ve fazıl insan olmuştur. Farklı şekillerde ifade edilmiş olsa da; devlet ile fert arasındaki ilişkide aslolanın ‘önce insan’ olduğuna tarih şahitlik etmiştir. Aksini yapan, icraatlarıyla ‘önce devlet’ diyen kim olmuşsa sahip olduğu ‘devlet’ine de uzun dönemde sahip çıkamamıştır.
Türkiye’yi yönetenler de insan ve devlet kavramlarında önceliğin hangisinde olması gerektiği noktasında isabetli kararlar verememişlerdi. Belki söz ile ‘önce insan’ denilmiş, ama icraatlarla tam aksi ortaya konulmuştur. Neticede sistem tıkanmış, ‘önce devlet’ anlayışı ile bir yere varılamayacağı fiilen ortaya çıkmıştır.
Fert-devlet ilişkisinde önceliğin insanda olduğu son zamanlarda siyasetçiler tarafından ifade edilmiş olsa bile, uygulamada bu noktaya ulaşılabilmiş değil. Her ihtilâfta önce devletin âlî menfaatleri savunulmuş, fert/’insan’ çoğunlukla ikinci sıraya konulmuştur.
Türk Sanayici İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, yeni anayasanın ‘önce insan’ anlayışıyla hazırlanması gerektiğine dikkat çekip şöyle demiş: “Türkiye, bu çözüm sürecinde girdiği bu yoldan inşallah başarıya ulaşır ve bunu kalıcı kılacak bir anayasa ile bunu bağlar ve hatta taçlandırır. Türk toplumunun 21. yüzyıla bakışını yansıtacak, nasıl bir toplum olduğumuzu dünyaya ilân edecek, kişi, insan hak ve özgürlüklerini, devlete karşı bireyi daha üst seviyeye koyan bir anayasayı inşallah başarırız ve memlekette huzur ve barışı, hepimizi üzen bu kan ve gözyaşını sona erdirecek süreci başarıya ulaştırırız diye umut ediyorum.” (AA, 29 Temmuz 2013)
“Devlete karşı bireyi daha üst seviyeye koyan bir anayasa” hazırlanması yeni ve sivil anayasa çalışması yapanların dikkate almaları gereken bir tesbittir. Bugünkü sıkıntıların temelinde de ‘insanı sona bırakan anlayış’ yok mu?
Dikkat edilirse, yeni anayasa çalışmaları esnasında tartışma konusu olan ‘değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelerde de bu sıkıntı vardır. O maddelerin özünde devleti öncelemek, insan ihtiyaçlarını sona bırakmak vardır. İnsanın, ferdin temel ihtiyaçlarından biri ve öncelikli olanı hür olması değil mi? Hazırlık çalışmaları yapılan yeni anayasada bu konu göz önüne alınmaz ve ‘önce devlet’ anlayışı hakim kılınırsa iyilik zannıyla bu millete yeni bir fenalık daha yapılmış olur.
“Muasır medeniyet seviyesi” diye tarif ve tabir edilen anlayışın temelinde de ‘önce insan’ tesbiti yok mu? Hangi ülke ‘önce insan’ deyip ona göre sistemini kurmuş ise, sıkıntıları o ölçüde kolay aşabilmiş ve beraberinde ekonomik refahı da sağlayabilmiştir.
“Tek parti devri”nde yapılan hatalardan biri de her şeyi devlet menfaatine göre şekillendirmek olmuştur. “Devletin yüksek menfaatleri” için binlerce insan mağdur edilmiş ve bu mağduriyetlerin bir kısmı maalesef günümüze kadar taşınmıştır.
Peki, böyle yaparak devleti yüceltebilmiş miyiz? Bu soruya hangi siyasetçi ya da yetkili gönül huzuruyla evet cevabını verebilir? Devlet yücelmiş olsaydı, bu günkü sıkıntılarla boğuşuyor olur muyduk?
İnsanı, insanlığı, ahlâkı, kardeşliği, paylaşmayı, yardımlaşmayı ve ‘ihlâs’ı yüceltelim ki devlet de yücelsin. Ama ‘insan’ı ezmek için değil, ona daha iyi hizmet etmek için!