Dünyanın pek çok yerinde kriz bölgeleri var ve maalesef bu bölgeler ekseriyetle Müslümanların yaşadığı yerler.
Cammu Keşmir de bunlardan biri. Herkesin bildiği üzere Cammu Keşmir, İngiltere’den bağımsızlığının kazanıldığı 1947’den bu yana kendi kanunlarını çıkarabilecek bir bölgeydi. Bu özel statü sebebiyle şimdiye kadar çok fazla gündeme gelmedi. Ancak aşırı milliyetçi Hindistan Halk Partisi (BJP) yönetimi, Cammu Keşmir’e ayrıcalık tanıyan anayasanın 370. maddesini 5 Ağustos 2019’da iptal ederek bölgenin özel statülü yapısını ortadan kaldırdı. Kararın ardından Cammu Keşmir’de baskılar yoğunlaştı, sokağa çıkma yasağının yanı sıra internet, telefon ve ulaşım sınırlamaları getirildi. Neticede Keşmir, kanayan bir yara haline geldi.
Mesele Türkiye’nin gündeminde olmasa da bazı İslâm ülkeleri Keşmir konusuna ilgi gösteriyor. Meselâ, Malezya’da Cammu Keşmir’in özel statüsünün kaldırılmasının birinci yıl dönümü dolayısıyla “Keşmir ile Dayanışma” programı düzenlenmiş.
Programda konuşan eski Başbakan Mahathir Muhammet, Keşmir’de bir yıldır süren karantinanın uluslar arası camia için endişe verici bir durum olduğunu belirterek, “Bizler Kovid-19 sebebiyle birkaç ay yaşadığımız karantina şartlarına bile sabredemezken, Keşmir halkı bir senedir karantina yaşamanın yanı sıra bir dizi insan hakları ihlâllerine maruz kalıyor” demiş. (AA, 8 Ağustos 2020)
“Yaşananlar işgal değilse bunun adına başka ne denebilir, bilmiyorum” şeklinde konuşan Mahathir, Hindistan hükümetinin Keşmir siyasetinin İsrail’i model aldığını hatırlatmış ve “Bu sorun demokratik bir şekilde ve diyalogla çözülmesi gerekmektedir. İkinci bir İsrail olmak, Hindistan’ın asla heves etmemesi gereken bir şeydir” ifadelerini kullanmış.
Eski Malezya Başbakanı’nın “Keşmir sorununa yönelik Müslüman ülkelerin neden birlik olarak hareket etmediği” şeklindeki soruya verdiği cevap da yürek yaralayan cinsten: “Osmanlı zamanında Müslümanlar olarak etkin bir gücümüz vardı, fakat şu an Müslüman devletler, insanlığı ilgilendiren sorunlara çare bulmak yerine birbirleriyle uğraşmayı tercih ediyor.”
Görebildiğimiz kadarıyla Keşmir’de yaşananlar Türkiye’nin gündeminde değil. Elbette bu mesele sadece İslâm ülkelerinin değil, dünyanın meselesi. Ancak Keşmir meselesini dünyanın gündemine getirmek ve çözüm aramak noktasında bazı adımlar atılabilir. Bu ve benzeri meseleler “İttihad-ı İslâm”a ne kadar muhtaç olduğumuzu gösteriyor. İslâm ülkeleri dünyadaki haksızlıklar karşısında bir ve beraber olsa işler çok daha kolay düzelmez mi?
Hatırlanacağı üzere kanayan başka bir yara da Doğu Türkistan meselesi. Nasıl ki Hindistan idaresi Keşmir’deki Müslümanlara zulmediyor, benzer şekilde Çin idaresi de Doğu Türkistan’daki Müslümanlara zulümde başka zalimlerle yarışıyor. Konu, bizde yeterince gündeme gelmese de insaflı insanların gündemini meşgul ediyor. Bu hususta sosyal medyada yer alan bir mesajda şöyle denilmiş: “İngiltere’de aralarında haham, piskopos, imam ve diğer inanç toplumlarının temsilcilerinden oluşan 70 din adamı, Uygurların Yahudi Soykırımı’ndan bu yana en ağır insanî trajediyi yaşadığını bildiren bir deklârasyon yayımladı. Din adamları, sorumlu Çinlilerin yargılanmasını istedi. Din adamları, Uygur Soykırımı’na dikkati çekiyor ve uluslar arası toplumu derhal harekete geçmeye çağırıyor. Çin’in Uygur kimliğini ortadan kaldırmaya çalıştığını dile getiriyor.” (Mustafa Bağ, @mustafa__bag, 9 Ağustos 2020)
Elbette pek çok sıkıntıyla boğuşuyoruz, ama ne Keşmir’i ne de Doğu Türkistan’ı ve ne de diğer İslâm beldelerinde yaşanan haksızlıkları unutamayız. Zaten birimizin derdi, hepimizin derdi değil mi?