Türkiye’yi idare edenlerin tamamen keyfi işler yaptığını gösteren onlarca, belki yüzlerce ‘mahkeme kararı’ vardır.
İdareciler ‘keyfi’ bir iş yapıyorlar, sonra o işin keyfi olduğu mahkeme kararlarıyla da tespit edildiği halde yine de keyfilik devam edip gidiyor.
Bilindiği üzere ‘idarece’ gazetecilere verilen ‘basın kartı’ konusunda da bir süredir keyfi uygulamalar yapılıyor. Yürürlükteki yönetmelikler dikkate alınmadan bazı gazetecilere hak ettikleri ‘basın kartı’ verilmezken, bazılarının da ömür boyu kullanma hakkıyla sahip oldukları ‘sürekli basın kartı’ hakkı gasp ediliyor. Tamamen keyfi uygulamalarla çok sayıda gazetecinin basın kartları fiilen ellerinden alınmış oluyor. Bu keyfiliği mahkemeler de tespit ettiği halde idareciler geri adım atmamakta ısrarlı.
İlgili haberi Yeni Asya’da (27 Mayıs 2022) okumuş olmalısınız: Ankara 6. İdare Mahkemesi, Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz’ün başvurusu üzerine İletişim Başkanlığı’nın basın kartı ile ilgili tutumunun hukuka uygun olmadığına hükmetti. (...) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından basın mensuplarına verilen basın kartı, gerekli şartların sağlanmasına rağmen gazetemiz çalışanları ve Genel Yayın Yönetmenimiz Kâzım Güleçyüz’e verilmiyordu. Güleçyüz durumu Avukat Mustafa Özbek aracılığıyla yargıya taşıdı. Mahkeme konu hakkındaki kararını verdi ve İletişim Başkanlığı’nın süreçle ilgili tutumunun hukuka uygun olmadığını belirtti.”
Daha önce açılan benzer davalarda da her defasında ‘idare’ haksız bulunduğu halde nedense bu yanlıştan geri adım atmadılar. Peki, mahkeme kararlarını dikkate almamak keyfilik üstüne keyfilik değil mi?
Esasında bu keyfi uygulamanın yanlış olduğunu bu işi yapanlar da çok iyi biliyor. Yani, mevcut kanun ve yönetmeliklere göre hak edene basın kartlarını vermemek idarenin yaması gereken bir vazifesidir. Eğer bu kartları almaya mani bir hal varsa, buna da mahkemeler karar verir. En baştan bu durum bilindiği halde hakların gasp edilmesine yönelmek ne ile izah edilebilir ki?
Bir başka önemli nokta da, bu husustaki mahkeme kararlarının dikkate alınmak istememesidir. Acaba mahkeme kararlarını dikkate almayan idarecilerin maksadı ne olabilir? Bugün değilse yarın, ama mutlaka bu yanlış bir şekilde sona ermeyecek midir? O halde tamamen yanlış ve keyfi olan bu uygulamada ısrarın iyi niyetle izahı mümkün olur mu?
Tabii ki Türkiye’de yapılan tek keyfilik bu değildir. Hatta, onlarca ve yüzlerce keyfilik varken bu mesele ile meşgul olmayı gereksiz görenler de olabilir. Fakat hak haktır ve küçüğü büyüğü olmaz prensibi gereği bu mesele de gündemde tutulmalıdır.
Mahkemelerin de tasdik ettiği idarenin yaptığı iş keyfiliktir ve Türkiye bütün keyfiliklerden kurtulmak durumundadır. Lütfen adaletin gereği yapılsın, mağduriyetler sona ersin...