Son yıllarda milletin menfaati ile siyasetçi ve idarecilerin menfaati birbirine ters düşmüş gibi görünüyor.
Millet ekseriyetle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasını isterken, siyasetçi ve idareciler aksi yönde adımlar atıyorlar. Acaba bunca yıl “AB’ye üye olalım” diyen bir kısım siyasetçiyi üyelik yolundan caydıran nedir? Ya da yeni tercihlerinde bir hakikat payı var mı?
“Bize destek olun ki AB’ye üye olalım” ya da “Bizim birinci hedefimiz Türkiye’yi AB’ye üye yapmaktır” benzeri sözler veren şimdiki idarecilerin bu hedeften geri adım atmalarının suçu ve kabahati sadece AB üyesi ülkelerin idarecilerinde midir? “Bizi oyalıyorlar, Türkiye’yi AB’ye üye yapma niyetleri yok” diyenlerde bir miktar hakikat payı olsa da, esas kabahat AB’ye üyelik için gerekli şartları yerine getirmeyen siyasetçilerde değil mi? Elbette Avrupa Birliği’nin içinde Türkiye’nin üye olmasını istemeyenler vardır. Fakat aynı birlik içinde olup da “Türkiye üye olsun” diyen “dost”lar yok mu? Niçin sürekli “engel çıkaranlar”dan bahsedip, “dostlar”dan hiç bahis açılmaz?
AB cenahından gelen haberler maalesef sevindirici değil. Nitekim, Avrupa Parlamentosu 2021 Türkiye Raporunu Strazburg’daki genel oturumda oylayarak kabul etmiş. 448 ‘evet’, 67 ‘hayır’ ve 107 ‘çekimser’ oyla kabul edilen rapor son yıllardaki tüm raporlar gibi ülkemizin yönelik oldukça sert ifade ve eleştiriler içeriyormuş.
Raporun öne çıkan başlıkları şöyle özetlenmiş: Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve temel hak ve özgürlüklere saygı alanlarında elle tutulur ilerleme kaydedilmediği belirtiliyor. Bu olmadan da AB ile üyelik müzakerelerinin yeniden başlama şansı olmadığı mesajı veriliyor. Gereken reformlar konusunda siyasi iradenin bulunmadığı ifade ediliyor.
Raporda Türkiye’deki mevcut ekonomik durum “kaygı verici” olarak tanımlanıyor.
Cumhurbaşkanlığının bağımsız olması gereken Merkez Bankası ve İstatistik Kurumu gibi kurumlara müdahale ettiği belirtiliyor ve bu kurumların bağımsızlığının AB üyeliği için vazgeçilmez kriterler olduğu hatırlatılıyor. Hukuksal güvenliğin olmaması yabancı yatırımları ciddi biçimde tehlikeye sokabileceği ifade ediliyor. (Euronews, 7 Haziran 2022)
Raporun itiraz edilecek yönleri olabilir. Ancak tamamını yok saymak milletin menfaatine olan bir tavır olmaz. “Bu eleştirilerde haklılık payı varsa bunları dikkate alalım ve yanlışlarımızı düzeltelim” demek milletin menfaatine olmaz mı?
Nerede bir rapor hazırlansa iş dönüp dolaşıyor ve Türkiye’deki “hak, hukuk ve adalet” meselesinde düğümleniyor. Bu raporda da esas mesele hukuk ve adalet noktasındaki noksanlıklar değil mi? Türkiye hak, hukuk ve adalet yolunda doğru ve sağlam adımlar atmış olsa; AB yolu tıkanır mıydı?
Milletin menfaati Türkiye’nin AB’ye üye olmasındadır. Bu üyelik siyasetçilerin hareket alanını daraltacak olsa da yine de tercih edilmelidir. Üyelikten uzaklaştıran her adım millet zararınadır vesselam.