Bazı idareciler inkâr etse de Türkiye’nin bir eğitim derdi var ve bu derdin bir basamağını da öğrencilerin burs ve ev ihtiyacı oluşturuyor.
Her şehirde üniversite açmış olmakla haklı olarak övünüyoruz, ancak öğrencilerin ihtiyacı sadece üniversite açmış olmakla karşılanmıyor. Üniversitede okuyan öğrencilere imkânlar ölçüsünde karşılıksız burs verilmesi, kalacak yer temini ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması icap eder. “Eskiden 10 lira veriliyordu, şimdi 50 lira veriyoruz” manasına gelen beyanlar gerçekçi değil. Diyelim ki eskiden öğrencilerin ihtiyaçları karşılanmıyordu. Bu durum şimdi de karşılanmamasını mı icap ettirir?
Hemen hatırlamak gerekir ki öğrenci zengin dahi olsa, ona zekât bile verilebilir. Zekâtın dahi verilebildiği öğrencilere kim imkânlarını sunmazsa yanlış yapar. Eskiden yanlış yapılmış olması, şimdi de yanlış yapılmasını meşrû hale getirmez.
İdareciler görmezden gelse de üniversite öğrencileri için yurt ya da burs ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Esas olan mümkün olduğunca daha fazla öğrenciye karşılıksız burs verebilmektir. Öğrenciye kredi adı altında borç vermek bugün için meseleyi halletmiş gibi görünse de esasta hem öğrenci hem de ailesi borç yükü altına girmiş oluyor. Mezun olunca iş bulmakta zorlanan öğrenci nasıl gönül huzuruyla ‘kredi’ alabilsin? “İş bulunca öder” demek de çare değil. Çünkü daha hayata atılmadan borçlu olmak her halde hiç kimse için cazip olmasa gerek.
Öğrencilerin ev ihtiyacını karşılamak için sivil toplum kuruluşlarına da büyük vazife düşer. Yüzlerce vakıf ve dernek bu iş için kurulduğunu ilân ettiğine göre nasıl oluyor da ihtiyaç karşılanamıyor? Bunun bir sebebi de, idarecilerin ‘özel sektör’ü öcü gibi göstermesi olmasın? “Hiçbir cemaate mensup olmayın. Sadece cami cemaati olun” anlayışını her yerde ve her noktada uygulamaya çalışan idareciler; vatandaşın vakıf ve derneklerden uzaklaşmasına sebep oldu. Ayrıca devlet yurtları dışında kalanlara ‘şüpheli’ nazarlarla bakılması da başka bir konu. Bütün bunlar bir araya gelince ortaya barınma meselesini çıkarmış oldu.
Belki de toplamda var olan yurtlar ve yatak sayısı ihtiyacı karşılayabilecek durumdadır. Ancak özel yurtlardaki yüksek fiyatlar vatandaşı ve dolayısıyla öğrencileri zor durumda bırakıyor. Bir ya da iki öğrencinin bir araya gelerek ev kiralaması da neredeyse imkânsız hale gelmiş. Hele büyük şehirlerdeki kira fiyatları ve ‘öğrenciye kiralık ev vermeme’ anlayışı işin tuzu ve biberi olmuş durumda.
Yıllardan beri verilen ‘ihtiyacı karşılayacak kadar yurt’ sözü niçin yerine getirilemedi? Demek ki davulun sesi uzaktan hoş geliyormuş... Sivil toplumun bir şekilde devre dışı bırakılmış olması muhtemelen bu tablonun ortaya çıkmasında etkili oldu.
Peki, ne yapmalı? Bir gün dahi beklemeden öğrencilerin ev ihtiyacı karşılanmalı. Bunun için geçici olarak bazı otellerin kiralanması dahi düşünülmeli. Bazı vali ya da belediye başkanlarının bu yolda attığı adımlar isabetlidir. Ancak uzun dönemde iyi bir planlama yaparak ihtiyacı karşılayacak sayıda yurt imkânının öğrencileri sunulması şarttır.
Öğrencilere ne kadar yardım edilse yine de az sayılır. Onlara el uzatalım, destek olalım ve imkânları seferber edelim. Öğrenciye imkânları seferber ederek neticede kazanan biz oluruz, Türkiye olur.