Risale-i Nur Talebelerinin her şeyden önce kendi içinde uhuvveti sağlayabilmeleri için üç ‘S’ dediğimiz Sadâkat, Samimiyet ve Sorumluluk prensiplerini bi hakkın hayatında uygulama gayretinde olması gerekir.
Sadâkat konusuna geçmeden önce insan hayatının iki dünyasının hayatını formüle eden üç esası Bediüzzaman Tarihçe-i Hayatı’nda şöyle bahseder: “Hem üç mesele var: Biri hayat, biri şeriat, biri iman. Hakikat noktasında ve en mühimmi ve en azamı, iman meselesidir. Fakat, şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele, hayat ve şeriat göründüğünden; o zat şimdi olsa da, üç meselenin birden umum ruy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki cari olan adetullaha muvafık gelmediğinden, her halde en azam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; ta ki, iman hizmeti, safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara alet olmadığı tahakkuk etsin.” 1
Sadâkat; kelime anlamı: Kalbî ve samimî doğrulukla olan dostluk ve vefadarlık kelimeleriyle anlatılır. Sadâkat kime karşı? sorusunun cevabında karşılık bulur. Önce, Allah’a (cc), Peygamberine (asm) sonra Üstadına, sonra dâvâ arkadaşlarına, sonra dâvâsına ve topluma karşı sadâkatini gösterir. Sahabe-i Kiram’ın sadâkati gibi. Hz. Ebu Bekir’in (ra) sıddıkiyeti gibi.
Bediüzzaman, Barla Lâhikası’nda sadâkatin, halis niyetle olması gerektiğini şöyle anlatır: “Evet, velâyetin kerameti olduğu gibi, niyet-i halisanın dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır. Bahusus, lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri olabilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı manevisi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inayâta mazhar olur.” 2
Cemaat içindeki sadâkat, derecesine göre mükâfatını arttırır.
Bu hususta Sikke-i Tasdik-i Gaybi Risalesi’nde şöyle ifade edilir: “Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve halis bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikiyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.” 3
Sadâkatin mükâfatı, sadece dünya hayatındaki şahsî kazançları değildir. Dünya ve ahiret hayatında kolektif kazançlar söz konusudur.
Elde edeceği mükâfât, Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de şöyle ifade edilir:
“Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i âmâl-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve halis tesanüd sırrıyla herbir halis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı melâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müttaki bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur. Risale-i Nur dairesinde sadâkat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvada, ihlâsta, sadâkatle çalışmak gerektir.” 4
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 254.
2- Barla Lâhikası, s. 14.
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 157.
4- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 147.