Dağ ve sahraları bir medrese yaparak şarktaki aşiretlere meşrûtiyeti ve hürriyeti anlatan Bediüzzaman Said Nursî, çok farklı suallere ikna edici cevaplar vermiştir.
İçinde bulundukları vaziyetlerin ancak baştakilerin ıslah olması ile düzeleceğini düşünenler “En evvel rüesâmız ıslah olunmalı” diyerek bu meseleyi anlama gayretindedirler. ‘Bizlerin bir şey yapmasına gerek yok reislerimiz düzelirse bizlerde düzeliriz’ hissiyatı hâkimdir. Toplumu yukarıdan aşağıya değiştirmek anlayışının yansımaları vardır. ‘Sistem böyle, düzen böyle, bizler de ondan böyleyiz’ düşüncelerinin zihinlerde dolaştığı görülmektedir.
Ancak alınan cevap, toplumun hür irade ve fikriyatının başkalarına ipotek edilmediği sürece birçok şeyi değiştirebileceği yönündedir.
Akılları baştan alanların veya zihinlerde hapsedenlerin kontrolü kendi ellerinde tuttukları kesindir. Bu sebeple değişimi sağlayacak gücü kimse nefsinde görememektedir. Verilen cevap ise hem akılları başlara getiren hem de herkesin ıslahını sağlayacak mükemmel bir cevaptır.
“Evet, reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler. Öyleyse, şimdi onların yanındaki akıllarınızla konuşacağım: Eyyühe’r-ruûs ve’r-ruesâ! Tekâsülî olan tevekkülden sakınınız. İşi birbirinize havale etmeyiniz. Elinizdeki malımızla ve yanınızdaki aklımızla bize hizmet ediniz. Çünkü, şu mesâkini istihdam ile ücretinizi almışsınız. İşte hizmet vaktidir.” (Münâzarât)
Buradaki cevapta reislere bir eleştiri olduğu gibi toplum içindeki fertlere de bir uyarı vardır. Reislerin halkın malına ve aklına el koyması yanlış olduğu gibi halkın buna kolayca izin vermesi de büyük bir yanlıştır. Yönetenler ile halk arasındaki iletişimsizlik ve denetimsizliğin giderilmesi karşılıklı hak ve hukukların bilinmesi ile mümkündür.