Risale-i Nur Talebeleri şahsî hareketlerde bulunmaktan ve şahsî hesaplar yapmaktan çekinirler.
Hiçbir talebe kendi şahsî hesabı (yani şahsına ait beklentiler) dolayısıyla kardeşlerinin şahs-ı manevîsini ötelemez ve geri plana atmaz. Şahs-ı manevî hesabına çalışan her bir talebe şahs-ı manevisine zarar verecek kendi hesapları varsa bunların üzerini çizer ve bir daha açmamak üzere o hesapları kapatır. Şahs-ı manevinin hesabına çalışmak dışında başka hesaplar yapmayarak şahs-ı manevinin kazancı için bütün fedakârlıkları gösterir.
“Risale-i Nur şakirtleri, ene’yi, nahnü’ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı mânevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri; ve ehl-i tarikatın fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-resul ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de fenâ fi’l-ihvan, yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı maneviyesi içinde eritip öyle davrandığı için, inşaallah, ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi, bu sırla onlar da kurtulurlar.” (Kastamonu Lâhikası) Burada da ifade edildiği gibi ancak enaniyetten kurtulmak sayesinde şahs-ı manevî hesabına çalışılabilir. Şahsî hesapları önceleten “ben” ifadesi yerine şahs-ı manevî hesabına çalıştıran “biz” kelimesini kullanmak lâzımdır. Şahs-ı manevî hesabına çalışmak başta riya olmak üzere birçok menfi hasletten bizleri koruyacaktır.
Elbette Risale-i Nur Talebeleri şahsî hesaplar yapmaktan uzaktırlar. Fakat, nefis, hevâ, his ve vehmin bizleri aldatması mümkün olduğundan her zaman ikazlara ihtiyacımız vardır. Şahs-ı manevî hesabına çalışmanın verdiği güzel neticeler hiçbir zaman şahsî hesaplara feda edilmemeli, şahsiyetler şahs-ı manevide eritilmelidir.