İsrail’in Gazze’yi işgale başladığı 07 Ekim 2023’ten beri, dünya kamuoyunun çoğunluğu Filistinlilerin zorla göç ettirilmelerine, insanî yardımların engellenmesine, açlık, soykırım, devlet terörü, uluslararası hukukun hiçe sayılmasına, işgale vb. karşı çıkıyor.
Bununla birlikte İspanya, Malta, Fransa, Kanada vd. Batılı ülkeler Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını bildirirken, muhtelif ülkelerde de İsrail soykırımına karşı ve Gazze yanlısı sivil protestolar yapılıyor. Hatta Slovenya, İsrail’e silah ambargosu uygulayan ilk AB ülkesi oldu. Güney Afrika, İsrail’i Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) dava etti ve UCM, Başbakan Binyamin Netanyahu hakkında 21 Kasım 2024’te savaş suçu işlediği gerekçesiyle tutuklama kararı verdi.
Almanya kamuoyunda da Gazze’ye hassasiyet gösteriliyor. Ancak sivil halkın, İsrail protestoları polis engeliyle karşılaşıyor. Dahası AB’nin lokomotifi Almanya’da Federal Hükümet’’in resmî web sitesi “bundesregierung”de “Almanya, İsrail’in yanında duruyor ve gerginliğin azaltılmasını sağlamaya çalışıyor” başlığı altında, “Federal Hükümet’in tutumu net: Hamas’ın İsrail’e yönelik vahşi terör saldırısını en güçlü şekilde kınıyor ve İsrail’in kendi güvenliğini sağlamasını destekliyor”. Bununla birlikte, “insanî yardımın Gazze halkına ulaşması gerekiyor” ifadelerinden Alman hükümetinin İsrail tarafında konumlandığı anlaşılıyor.
Ayrıca Almanya’nın, İsrail’e silâh ve askerî teçhizat ihracatı da malum. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un 14 Ekim 2024’te Parlamento’daki “İsrail’in Filistinli sivilleri öldürmesini savunması”nı da, BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese X hesabından sert dille kınamıştı. Albanese “Almanya uluslararası suç işleyen bir devletin yanında yer almaya karar verirse, bu siyasî bir tercihtir, ancak bunun hukukî sonuçları da vardır” uyarısında bulundu.
Buna rağmen kimileri, Almanya’nın Gazze politikasıyla kaybettiği itibarını kazanmak için hâlâ zamanı olduğunu söylüyor. Gazze konusundaki tutumundan dolayı, Almanya’ya hem içeriden, hem de dünya genelinde eleştiriler mevcut. İsrail’i desteklemesinin sebeplerini ise, Almanya’nın tarihinde aramak doğru olacaktır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya’nın uluslararası topluma yeniden kabulünün, Nazizm karşıtı bir sürece bağlandığı biliniyor. Fakat bu süreç, bir anlamda iki kutuplu uluslararası sistemde şiddeti artan Soğuk Savaş’ın gölgesinde kaldı ve büyük oranda terk edildi. Yine savaş sonrasında “Almanya, yeni kurulan İsrail’i destekleyerek, İkinci Dünya Savaşı döneminde Yahudilere karşı işlediği soykırım suçlarının kefaretini ödemeye başladı.”
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’nın yeniden silâhlanmasına ve ordu kurmasına karşı ciddi bir muhalefet oluştu. Dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt’in de desteklediği 09 Eylül 1944 tarihli Morgenthau Planı’nın ilk maddesi “Almanya’nın silâhsızlandırılması”ydı. Yani Almanya silâh sanayiinden arındırılarak, ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayandırılacaktı. Ancak Almanya’nın silâhsızlandırılması, Soğuk Savaş’ın iki kutbundan biri olan Sovyetler Birliği’nden algılanan tehdide karşı çıkma gerekliliğine aykırı bir durumdu.
“Almanya’nın Nazi rejimi süresince ve işbirlikçileriyle beraber, Avrupa’daki Yahudilere karşı devlet desteğiyle sistematik şekilde gerçekleştirdiği zulüm ve katliamlara Holokost denilmektedir.” Aslında Holokost, Avrupa genelinde 1933-1945 arasında kademeli olarak gelişmiştir. “Almanya 1953’ten itibaren Holokost’tan sağ kurtulanlara değil, İsrail’e silâh ve sanayi ürünleriyle tazminat ödemeye başladı”.
Soğuk Savaş’ın diğer kutbu Batı, Sovyetler Birliği tehdidine yoğunlaşarak, Almanya’nın NATO’ya üyeliğini 1955’de kabul etti. Böylece “Batı askerî ittifakına entegre edilen Almanya’nın Nazizm’den arındırılma süreci eksik gerçekleşti veya bir şekilde unutuldu”. -Devam edecek-